Tarih: 5 Ocak 1978.
Yer: Ankara.
Bülent Ecevit yeni hükümeti kurdu.
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ndaki gizli toplantıda “devrim” gibi kararlar alındı.
Tarih: 12 Eylül 1978.
Yer: Kazakistan Alma Ata.
Dünya Sağlık Örgütü düzenlediği uluslararası konferansın sonunda yayımladığı bildiriyle ABD küresel ılac şirketlerini kızdırdı…
Tarih: 26 Mart 1979.
Yer: İtalya Como Gölü sayfiyesi.
Rockefeller sahibi olduğu Bellagio Evi’nde yaptığı NATO güvenlik toplantısında, yüz yıldır kontrolünde olan “endüstriyel tıp” ile ilgili bir dizi kararlar aldı…
Ve:
Tarih: 25 Haziran 1979.
Yer: Manisa…
Cemil Çöllü MHP İl Başkanı idi.
Sahibi olduğu Huzur Eczanesi’nde öldürüldü.
Ertesi gün…
Tarih: 26 Haziran 1979.
Yer: Manisa.
Neşe Gülersoy CHP Kadın Kolları Üyesi idi.
Sahibi olduğu Yeni Afiyet Eczanesi’nde meslektaşı MHP’li Cemil Çöllü’nün katledilmesini protesto eden bildiriyi yazarken öldürüldü.
Yine Manisa…
Yine bir eczane…
Tarih: 19 Aralık 1979.
Mete Erdem CHP İl Başkanı idi.
Eczanesinde içeri giren saldırgan tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
Bu bir cinayet romanı değil…
Modern tıbbın karanlık yüzü aydınlanıyor…
Rockefeller’ın kozmik odasındaki Türkler kim?
Neyin karşılığı, ne kadar para aldılar?
Tabular yıkılacak… Ezberler bozulacak…
Artık yüzleşme vakti…
Kara Kutu: Yüzleşme Vakti
“Benim bir kolaylığım var; genel kabulleri hep kuşku ile karşılıyorum ve doğruyu tersinde arıyorum.”
Yalçın Küçük’e…
GİRİŞ
Tarih: 25 Haziran 1979.
Yer: Manisa…
Cemil Çöllü 35 yaşında. İki çocuk babası.
MHP İl Başkam.
Eczacı. Sahibi olduğu Huzur Eczanesi, kentin merkezindeki Park Caddesi üzerindeki SSK Blokları (Beyaz Fil Binası) karşısında.
O gün…
Öğleden sonra Huzur Eczanesi’ne giren orta boylu ve kasketi sebebiyle yüzü pek seçilemeyen bir kişi aspirin istedi. Eczacı Cemil Çöllü aspirini vermek için tezgâha eğildiğinde üç kurşuna hedef oldu. Kurşunlardan ikisi başına, üçüncüsü kanuna saplandı.
Suikasttan sonra olay yerinden kaçan kişinin peşine takılan halk, katilin arkadaşı olduğu sanılan ikinci şahsın yaylım ateşi açması nedeniyle dağıldı.
Katil kayıplara karışırken, koma halinde hastaneye kaldırılan Eczacı Cemil Çöllü yolda can verdi.
Ertesi gün…
Tarih: 26 Haziran 1979.
Yer: Manisa.
Neşe Gülersoy 29 yaşında. Bekâr.
CHP Kadın Kolları Üyesi.
Demokrat İzmir gazetesi yazarı.
Eczacı. Meslektaşı babasından yadigâr Yeni Afiyet Eczanesi sahibi.
- Bölge Eczacılar İzmir Odası Genel Sekreteri.
Aynı zamanda…
Türkiye’nin ilk ecza kooperatifi Manisa Eczacılar Üretim ve Tüketim Kooperatifi kurucularından.
Neşe Gülersoy gibi bir avuç idealist eczacı, mesleki birlikteliği, paylaşımcılığı sağlayıp ilaç sektörünü yabana hegemonyadan kurtarmak için örgütlenme arayışı içine girdi. Ve eczacıların sermayesiyle, eczacıların kendi ürettiği projeleri hayata geçirmek, hızlı tedarik, hızlı dağıtım, farklı ve kaliteli üretim hizmetleri sunmak amacıyla kooperatifler kurmaya başladılar.
Daha genel anlamda ise talepleri sağlık sektöründeki yanlış bilinçlendirmenin önüne geçmekti. Toplumun dikkatini sağlığın ve hastalıkların önleyici hizmetlerine çekmekti. Sağlığı, hastalığı sosyal ve ekonomik koşulların doğurduğunu halka anlatmak istiyorlardı.
Hastalık; salt kişinin fiziki durumunun/biyolojik halinin değil, yaşadığı toplumsal koşulların da ürünüydü. Önleyici-koruyucu tıbbın göz ardı edilmesine karşıydılar; halk sağlığı savunucusuydu hepsi…
Özetle, serbest pazara endeksli değil, ihtiyaca endeksli üretim ve akılcı ilaç tüketimini savunuyorlardı.
İlk kooperatifi Manisa’da kurdular. Arkasından İzmir ve Bursa kooperatifleri geldi. Türkiye’nin dört bir yanında hızlı bir örgütlenmeye başladılar…
Manisa’ya dönersek…
Neşe Gülersoy’un Yeni Afiyet Eczanesi kent merkezindeydi ve Cemil Çöllü’nün Huzur Eczanesi’ne sadece 200 metre uzaktaydı. MEDAK kuruluşu günlerinde komşusu Cemil Çöllü ile de sohbet etmişlerdi. O dönem Manisa’da eczacı odası yoktu…
Bir CHP’li ile bir MHP’linin görüşmesi, meslekleri üzerine sohbet etmesi ve MED AK kuruluşu için çalışması “birilerini” rahatsız ediyordu. Hatta…
Cemil Çöllü’nün 3 Şubat 1979 akşamı evine giderken bacaklarından vurulması, MED AK’a destek verdiği için vurulduğu söylentilerine yol açmıştı…
Cemil Çöllü’nün öldürüldüğü gün Neşe Gülersoy, Hatay’da meslektaşlarıyla ecza kooperatifi kurma çalışması yapıyordu. Bölgede ilk eczacı kooperatifini Şubat 1979’da Silifke’de kurmuşlardı: “Tüm Silifke Eczacıları Temin ve Tevzi Kooperatifi.” Sırada Hatay vardı…
Neşe Gülersoy, Cemil Çöllü’nün öldürüldüğünü duyar duymaz Manisa’ya döndü. Kısa süre önce İzmir ecza kooperatifi EDAK’ı birlikte kurduğu Üçüncü Bölge Eczacı Odası Başkam Nur Işık Boyacıgiller ile telefonda konuştu. Neşe Gülersoy’un bildiri yazmasına karar verdiler.
O gün…
Neşe Gülersoy sabah eczanesini açar açmaz bildiri yazmaya başladı.
Manisa hareketliydi. Gergindi. Çevre illerden de gelen MHP’liler öldürülen il başkam Cemil Çöllü’ye son görevlerini yapmak için cenazenin bulunduğu Manisa Ruh ve Sinir Hastanesi önünde toplandı. Cenaze alınıp Dilşeker Mahallesi’ndeki Cemil Çöllü’nün evine getirildi. Buradaki törenden soma Hatuniye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Cemil Çöllü, Kırtık Mezarlığı’nda toprağa verildi…
Aynı gün. Saat 16.00 suları…
Eczacı Neşe Gülersoy bildiriyi yazmayı bitirdi.
Müşterisi tekstil işçisi Şahin Güler’in istediği ilaçlan veriyordu ki, eczaneye iki kişi girdi. Tabancalarını direkt Neşe Gülersoy’a doğrultup ateş etmeye başladılar.
Neşe Gülersoy eczanesinde can verdi, iki saldırganı durdurmaya çalışan işçi Şahin Güler yaralandı.
Katiller olay yerinden kaçarken tezgâhın üzerinde, Neşe Gülersoy’un meslektaşı Cemil Çöllü’nün ardından yazdığı bildiri vardı. Şunu yazmıştı:
-“Biz Üçüncü Bölge Eczacıları olarak emperyalizme-kapitalizme karşı olan kamuoyuna şunu açık seçik açıklamak istiyoruz:
Yıllardır dışa bağımlı çarpık kapitalizmin ağababaları ve onların kokuşmuş politikacıları insanları öldürmekte, işkence etmekte, aydınlan zindanlarda çürütmektedir. Kimileri açık seçik ‘Davadan döneni vurun’ diye aldatılmış yoksul insanlara emir vermekte, kimileri ‘Faşizmin odaklarına yürüyoruz’ diye vakit geçirmektedir.
İşte bu ikilem kumpanyasına alman kesinlikle büyük çoğunluğu kandırılmış çocuklar seri ve sürekli cinayetler işlemektedir.
Bu cinayetlerin birine kurban olarak meslektaşımız Cemil Çöllü de seçildi. Cemil Çöllü ‘Bana aspirin verebilir misin’ diyen, eli bilmem kaçıncı kez kana bulanan katil tarafından şehit edilmiştir.
Dünyanın her yerinde eczacılık mesleğinin insanları devlet tarafından özel olarak korunmaktadır. Ne yazık ki Manisa Valiliğine 17 Mayıs 1979 günü yaptığımız ‘Eczacıların can güvenliği sağlanmalıdır’ başlıklı başvurumuza yanıt alınamamıştır. Ve katil elini kolunu sallaya sallaya yeni cinayetler için aramıza karışmıştır.
Manisalı eczacıların dişinden tırnağından artırarak kurduğu Üretim ve Tüketim Kooperatifi üçüncü kez saldırıya uğramış, bu konudaki başvuru da yanıtsız kalmıştır.
Biz Üçüncü Bölge Eczacı Odası olarak cinayeti lanetliyoruz. İnşam, tüm doğayı seven kamuoyuna sesleniyoruz, katillerin- terörist cinayet şebekelerinin üzerine hep birlikte yürüyelim.
İnemiyoruz ki emekçi halkımız canilerden, sağır yöneticilerden, terörizmin ağababalarından hesap soracaktır. Terörü, yarattığı kan denizinde mutlaka boğacaktır.
Emekçi mücadelesinde şehit olanlara rahmet, ailelerine ve halkımıza başsağlığı dileriz.
Eczacı Neşe Gülersoy
Üçüncü Bölge Eczacı Odası Genel Sekreteri.”
Beş ay sonra:
Yine Manisa…
Yine kent merkezi.
Yine bir eczane…
Tarih: 19 Aralık 1979.
Mete Erdem 43 yaşında.
CHP İl Başkanı.
Eczacı.
MED AK kuruluşunun öncülerinden.
Eczanede Cumhuriyet gazetesini okurken içeri giren saldırgan tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
Altı ay içinde Manisa’da üç eczacı öldürüldü.
Manisa Üretim ve Tüketim Kooperatifi üç kez neden saldı- nya uğradı? Bu konudaki başvurular niçin yanıtsız bırakıldı?
Ölüm geliyordu… Göz yumdular…
Niye?
Neşe Gülersoy binlerce Manisalının katıldığı törenle toprağa verildiğinde, eczacılar kooperatifi kurmak için birlikte çalıştığı ülkenin dört bir yarımdaki meslektaşları son yolculuğunda yanındaydı…
Manisa Çatal Mezarlığı’ndaki Neşe Gülersoy’un mezarı başında konuşmayı Bursa Eczacı Odası Başkanı Naci Doğan yaptı. Ecza kooperatiflerini tüm ülkeye yaymak için söz verdi.
Tüm bu eczacı cinayetleri tesadüf mü?
Tüm bu cinayetlerin ecza kooperatifinin ilk kurulduğu Manisa’da olması tesadüf mü?
Tüm bu cinayetlerin ecza kooperatiflerinin ilk geliştiği İzmir’de, Bursa’da olması tesadüf mü? Bu kitap bunlara yanıt vermek amacıyla yazıldı…
Bitmedi…
1978 yılında başka gelişmeler de yaşandı. Örneğin…
Türkiye, ilaç ihracatına 1978 yılında başladı. Türk ilaç sanayii teknolojik altyapı, hammadde üretimi, dünya standartlarında üretim ve canlı iç ve dış pazara sahipti. Devlete göre, ilaç endüstrisi stratejik sektörler arasında olmalıydı ve öyle yapıldı…
Keza: 1978 yılında CHP hükümeti sağlık konusunda “devrim” yaptı:
Bakanlıkta gizli toplantı
Tarih: 5 Ocak 1978.
Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında 42. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kuruldu. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Doktor Mete Tan (1929-2016) oldu.
1978 ilkbaharı… Dr. Mete Tan başkanlığında bir ekip bakanlıkta gizli bir çalışma yürütüyordu. Ekipte… Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Dr. Erdal Atabek, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Şükrü Güner ve TTB Merkez Konseyi’nde 2. başkan olarak görev yaparken bakanlık müsteşarı yapılan Doç. Dr. Tonguç Görker vardı. Türk tıp dünyasının duayen ismi Prof. Nusret Fişek de zaman zaman toplantılara katılıyor, tavsiyelerde bulunuyordu.
Toplantıların amacı, milli sağlık politikası oluşturmaktı.
İlk adım atıldı: Kamucu sağlık projesinin ilk adımı “tam gün” yasası oldu. “Tam süre” çalışma, hekimlerin muayenehane açmadan, ek görev almadan, yeterli ücretlerini kamu kuruluşundan alarak, belirlenen çalışma saatleri içinde tüm emeklerini kamusal hizmete vermeleriydi. Temel amaç, halka tam gün sağlık hizmeti sağlamaktı.
Tam Gün Yasası, 29 Haziranl978 günü, 2162 Sayılı Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun adı altında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Cumhuriyet tarihinin -27 Mayıs askeri harekâtından sonra- 12 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe giren 224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun ile birlikte sağlık alanında ikinci “büyük kilometre taşı” idi.
“Sosyalleştirme Yasası” tam bir sosyal devlet anlayışıydı. Halkçılık idi… Sağlık ocakları açılmaya başlandı.
Şunu ekleyeyim: Türkiye’de 1961 yılında çıkan 224 Sayılı Kanun, aslında zorunluluktan doğdu. Yıl, 1958. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye, DP hükümeti “savrukluğu” nedeniyle borçlarım ödeyemez; en basit ilaç ve hammadde gereksinimlerini karşılayacak dövizi veya dış krediyi karşılayamaz hale geldi! İlaçta dışa bağımlılık sorunu ilk kez ortaya çıktı. Bu nedenle 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi sağlık-ilaç konusuna çok eğildi…
Peki… CHP hükümeti sağlıkta yapacağı güçlü reformu hayata geçirebilecek miydi?
MİT bilgi vermiyor
Yıllar sonra… O dönem 1978’de kapalı kapılar ardında yaşananlar yıllar sonra gündeme geldi.
Tarih: 6 Aralık 2012.
Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na, dönemin İçişleri Bakanlığı görevini yürüten Haşan Fehmi Güneş şu bilgileri verdi:
-“Manisa MHP İl Başkanı’nın öldürülmesiyle ilgili bilgi almak için MİT’e gittim. Manisa’dan dönüşte gittim MİT baş- kanına, ‘İstihbarat gelmiyor, bana istihbarat vermiyorsunuz’ dedim. MIT’ten istihbarat alamıyorduk, incelerseniz göreceksiniz; Ankara Keçiören’de bir emniyetin kademesi vardır, araçların tamir edildiği bir yer gibi, ben orayı istihbarat okulu yaptım. İstihbaratçı yetişti, iç istihbaratı, polis istihbaratı kurduk. Yoktu o güne kadar, MİT’ten de bilgi gelmiyordu…”
Hasan Fehmi Güneş’in MİT ile ilgili anlatımları üzerine oturuma başkanlık eden AKP Manisa Milletvekili Selçuk Öz- dağ, “Sayın Güneş, çok özür dilerim. Hiç değiştirmeyi düşündünüz mü? Bir kanun düzenlemesiyle düşündünüz mü?” diye sordu.
“Evet, düşündüm” cevabı veren Güneş’e bu kez AKP Milletvekili Özdağ yeniden, “Yapabildiniz mi? Yapabildiniz mi, yapamadıysanız, niçin yapamadınız?” sorusunu yöneltti. Güneş bu soruya, “Yapamadım, başbakan da yapamadı çünkü. Onu (Başbakan Bülent Ecevit) ikna ettim, korktuk karşımızdaki güçten” şeklinde yanıt vererek sözlerini sürdürdü:
“Karşımızdaki güçten korktuk… Eğer gerçekten kökenine ineceksek, bu yapının oluştuğu döneme gelmek lazım. Yani MİT’le CIA arasında o dönemde işbirliği anlaşması var, o işbirliğinin anlamı şu: İstihbaratı paylaşacağız; ama gerçek anlamı şu: Türkiye’deki her şeyi ben bileceğim, ama size bir şey vermeyeceğim! Bize bir şey vermişler. Ne vermişler? O zamanlar bu hepimizin şimdi önünde olan bilgisayarlar, laptoplar falan yok o zaman, orada vardı. Ben oraya gittim, istihbarat alacağım diye Yenimahalle’deki MİT Başkanlığına gittim. Orada gördüm; yani o güç, onların eline verilmişti; yanlış olan buydu…”
Başbakan Bülent Ecevit ile Atatürk Orman Çiftliği’nde bulunan Atatürk Evi’nde gerçekleştirdikleri görüşmeyi komisyon üyelerine anlatan Haşan Fehmi Güneş, ‘”Mümkün değil, bu MİT bize istihbarat vermiyor, alamayacağız’ dedim. ‘Ne yapalım?’ dedi başbakan. Bir kişi getirmişti, Batı’da istihbarat eğitimi görmüş, sanıyorum ismi Mehmet’ti, onu MIT’te görevlendirmek istiyordu başbakan. MIT’in amiri sayılan yer, o Mehmet’i MIT’te görevlendiremedi. Dedim ki: ‘Böyle yürümemiz mümkün değil, yani devletin ne kadarını biz yönetiyoruz, egemenliğin ne kadarını ben kullanıyorum? Bunu bilmemiz lazım efendim!’ Bana, ‘Ne yapalım?’ diye sordu. ‘Değiştirelim’ dedim. MIT’i feshedelim, aynı kararnameyle yeni bir haber alma örgütü kuralım, ‘Bunu hiç konuşmamış olalım’ dedi. Olay budur…”
Neler oluyordu?
Rockefeller öfkesi
Tarih: 12 Eylül 1978.
Kuruluşunun otuzuncu yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Kazakistan’ın başkenti Alma Ata kentinde 134 ülkenin katılımıyla, “Birinci Sağlık Elden Geçirme Konferansı” adıyla temel sağlık hizmetleri konusunu ele alan bir toplantı düzenledi.
Sovyetler Birliği topraklarında toplantı yapmak hiç kolay olmadı. Çünkü:
Soğuk Savaş yılları… Sovyetler Birliği, 1946 yılında daha kuruluş döneminde Dünya Sağlık Örgütü’nün ABD himayesindeki tutumundan hiç memnun olmadı. Üyelikten çekilmek istedi. Bir yıl sonra Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya da üyelikten çekildiklerini duyurdu. Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler 1955 yılına kadar DSÖ toplantılarma hiç katılmadı.
ABD’nin karşı koyması nedeniyle Çin Halk Cumhuriyeti de 1960’ların sonuna kadar Dünya Sağlık Örgütü’ne kabul edilmedi! Tabii ki Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ırkçı ülkeler üyeydi!
Zamanla sosyalist ülkeler ile DSÖ arasında buzlar eridi. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü ABD gölgesinden çıkmaya başladı. 1970’lerde dünyadaki toplumsal ve siyasal gelişime koşut farklılaşmalar oluşmaya başladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün bileşimi değişti; yeni bağımsızlığa kavuşan ülkeler sayesinde üye sayısı hızla arttı; devrimci-ilerici çok sayıda ülke çoğunluğu oluşturdu. Bu durum beklentilerin değişmesine sebep oldu:
Sağlık sorunlarının temelinde, iktisadi eşitsizlikler / sosyoekonomik nedenler görülmeye başlandı. Sağlıkta toplumsal amaçlar ve toplumcu nitelik öne çıktı…
Rusya’daki 1917 Bolşevik Devrimi sağlık hizmetlerinde büyük dönüşüm yarattı. Örneğin, sağlığı tarihte “ayrı” bakanlık olarak örgütleyen ilk ülke Sovyetler Birliği oldu. Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde (3 Mayıs 1920’de) Türkiye de ayrı bir sağlık bakanlığı örgütleyerek Sovyetler Birliği’ni izledi…
Mesele sadece “ayrı bir bakanlık” teşkilatı kurmak değildi. Sovyet Birliği, sağlık hizmetlerinin devlet tarafından finanse edildiği, devlet taralından herkese eşit ve ücretsiz olarak sunulduğu, hak temelli, eşitlikçi sağlık sistemi inşa etti.
Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakam Nikolay Semaşko tarafından geliştirilen bu sağlık sistemi, “Semaşko Modeli” olarak adlandırıldı. (Günümüzde bu sağlık hizmet modeli Küba’da başarıyla sürdürülüyor.)
Modelin sadece sosyalist ülkelerde değil, kapitalist ülkeler üzerinde de büyük etkisi oldu; ikinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği rüzgârından ve bağımsızlıkçı hareketlerden çekinip, “sosyal devlet” açılımı yapmak zorunda kaldılar.
Sağlık hizmetleri başta İngiltere olmak üzere kamu tarafından verilmeye başlandı. Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi uzlaşmayla, devlet tarafından işletilecek Avrupa’nın en büyük Ulusal Sağlık Sistemi’ni (National Health Services- NHS) kurdu. Sağlık hizmetlerinin bedava olduğu NHS 1946’da yasallaştı; 1948’de çalışmaya başladı.
O dönem sağlıkta özel sektörün hareket alanı oldukça sınırlıydı.
Evet… İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan kapitalist devletler toplumsal baskı sebebiyle “sosyal devlet” reformu yapmak zorunda kaldılar.
Savaş koşullarında giderek artan muhalif beklentilere yanıt vermek için emekçi halkın siyasal taleplerini kapitalist sistemin sınırları içinde tutarak eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerini sosyalleştirdiler. 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesi, “Sağlık hizmeti almak bir insan hakkıdır” şeklinde tanımlandı. Bu toplumcu sağlık anlayışına göre, halkın sağlığının güvencesi devlet olmalıydı.
Diğer yanda… ABD’de başka hava esiyordu. Vietnam Savaşı yıkımı, 1973 ve 1978 petrol krizi ABD ekonomisini sarstı. Piyasası durgundu ve bu “stagflasyon”a tepki olarak ABD başta sağlık harcamaları olmak üzere makro düzey harcama- lan azaltma peşindeydi- İleri sayfalarda okuyacağınız “Powell Muhtırası” bunun işaret fişeğiydi!
1978’de Alma Ata’daki Dünya Sağlık Örgütü toplantısına bu politik atmosferle gidildi. Kararlar da bu havada alındı: Amaç, herkese sağlık idi. Hedef, 2000 yılıydı…
Merhaba bu sayfayı daha önce ziyaret ettiğin için bu kitabı okumuş olabileceğini düşündük. Dilerseniz yeni kitaplara göz atabilir ya da rastgele bir kitap seçebilirsin. Aşağıdaki kutucuğu kullanarak hızlı bir arama da yapabilirsin.
Kara Kutu kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.
Kara Kutu
Araştırma
Yazar: Soner Yalçın