Öykünün duruluğunu ve tazeliğini çocuklarla buluşturmaya yönelen Zen-Filler, bilgeliğin ipuçlarını da barındırmakta. Öyküler arasın özenle hazırlanmış ilişkilerle Zen filler, çocukların roman okuma alışkanlıklarını geliştirmesi için bir uğrak olmaya gönüllü. Çocuklarımızın zihinlerini bulandırmadan geliştirmeye amaçlayan bir dinginlik ve duruluk anlatımı.


Zen filler, bilinen en yaşlı fil kabilesidir. Nice savaşlar görmüş, kuraklıklar atlatmış, sefaletler yaşamışlardır. Birçok tehlike ve tehdide karşın, hala yaşamaktadırlar. Bugün sayıları her zamankinden azdır ama yaşama arzuları daima çoktur.

Kabilenin en yaşlı fili Mor-Zen’dir. Sürüye O öncülük eder. Mor-Zen, annesinin ölümünden sonra lider olmuştur. Mor-Zen, yaşamı boyunca çok şeyler görmüş, çok şeyler yaşamıştır. Deneyimlidir. Herkes onun bilgeliğinden söz eder. Göç zamanlarını o belirler, nerede konaklayacaklarını da… Herkes ona saygı duyar. Sevecen, şefkatli bir büyükannedir.

I. fil mevsimi “anne”

Güneş çok uzak bir dağın ardında saklanmaya başladı. Dağın toprak rengi turuncuya çalıyordu. Güneşin etkisi geçince hafif bir rüzgar esmeye başladı. Fillerin kalın derisini serinletmeye yetti. Hepsinin yüzleri gülümsüyordu. Sıcak geçen gündüzün ardından serin bir gece çok keyifli olmalıydı. Ay-Zen turuncu dağın ardından beliren aya bakıyordu. Ayın her halini bilirdi; göç zamanlarında ayla ilgili bilgileri Mor-Zen’e verirdi. Topluluk içinde ona herkes Ay-Zen diye seslenirdi.

Ay-Zen bu sefer aya göç zamanı için değil de karnındaki yavrusu için bakıyordu. “Neredeyse 600 gün oldu. Doğum sancılarımın başlaması yakındır.” diye geçirdi içinden.

Karanlığın çökmesiyle birlikte yavru filler çoktan uykuya daldılar; çünkü tüm günü oynayarak, yürüyüş yaparak ve yiyecek aramakla geçirmişlerdi. Yetişkin filler de yorgunluğa dayanamadılar. Ama aralarında hala yemek yiyenler vardı. Midesi kocaman olan filler, günün her saati yemek yiyebilirlerdi. Yiyecekleri de genelde tüm otlardı. En sevdikleri otlarda nehir, göl ve su birikintilerinin yanında yetişenlerdi.

Mor-Zen, ailesinin bulunduğu ağaca doğru yürümeye başladı. Karşısında kocaman bir dolunay görüyordu. Bu görüntüden büyülenmemek elde değildi. “Çocukluğumdan beri kaç dolunay gördüm acaba” diye düşündü. Aklından çocukluk yıllarını geçirdi. Annesiyle beraber yaptığı uzun yolculukları anımsadı. Ağacın yanına geldiğinde gözlerinin sulandığını hissetti. Annesini özlemişti. Bugüne kadar öğrendiği her şeyi annesine borçluydu. Dolunay zamanlarında annesini anmadan geçmek olmazdı.

Bir süre aya baktı, sonra dönüp ailesine baktı. Ay nasıl her zaman tazeleniyorsa, ailenin de tazelenmesi gerekirdi. Bu yüzden yavru filler çok önemliydi. Gidip Ay-Zen’in yanına uzandı. Hortumuyla karnına dokundu. Sanki Ay-Zen’in içinde taze bir gelecek tohumlanmıştı.

II. fil mevsimi “düş”

Ay-Zen, uykusunda huzursuzlandı. Gözlerini açmakta zorlanıyordu. Hortumuyla yüzünü yalayıp temizleyip kendine gelmek istedi. Değişen bir şey yoktu. Hareket etmeye çalışırken toprağa kolunun sertçe çarpmasıyla irkildi. Uyandı. “oh, rüyaymış” dedi sessizce. “ne kötü rüyaydı.” Başını karnına çevirdi. Her şey normaldi. Ayağa kalktı. Birkaç adım atarak çevresinde uyuyan ailesinden uzaklaştı.

Başını göğe kaldırdı: “Ah, bu hüzünlü düşler!.. Ah, dolunay!..” diye kendi kendine mırıldandı. Hortumunu salladı, salladı… Aya dokunmak istedi. “Düşünceler almış başını gitmişken seni unutmuşum. Yakında anne olacağım. Yürümekte çok zorlanıyorum. Sağlıklı olacaklar mı diye düşünmeden edemiyorum. Kız olursa hep benimle birlikte sürüde olacak biliyorum. Ne büyük mutluluk. Ya erkek olursa. On yıl çok çabuk geçer mi? Fil ömrü yol dolu. Oy, yolculuklara gün mü dayanır? Hızlı geçer elbette… Günü gelince ayrılacak oğlanım… Ah, biz anneler!.. Ne çok şey istiyoruz!.. Biliyorum kendimi unuttum epeydir. Ben ne zaman kendimi unutsam sen beliriyorsun karşımda. Bunu bilerek yapıyorsun değil mi?”

Ay-Zen, dolunayla sohbetini gece boyunca sürdürdü. Gece karanlığında ayın ışığı her yeri aydınlatıyordu. Ay-Zen, konuştukça gördüğü kötü düşün etkisinden kurtuldu. Yüreği ferahladı. Artık ailesinin yanına dönebilirdi. Ayla bu özel ilişkisi onu mutlu ediyordu ama ancak ailesinin yanında güven içinde olabilirdi.

III. fil mevsimi “doğum”

Gün aydınlanıyordu. Çığlık sesiyle tüm Zen-Filler ayaklandı. Ses yakından geliyordu. Çevrelerine baktıklarında Ay-Zen’in bağırmakta olduğunu anladılar. Ay-Zen doğum sancısı çekiyordu. Herkes yanına koştu. Küçük filler korkuyordu. Yetişkin fillerse sevinç çığlıkları atıyordu. Her sevinç çığlığı Ay-Zen’e destekti. Başka ne yapabilirlerdi ki?

Ay-Zen hiçbir sesi duymuyor gibiydi. Doğum anına yoğunlaştı. Hortumunu bir dala doladı. Kuyruğunu sağa sola hareket ettiriyordu sürekli. Arka bacaklarını büktü. Yere daha yakındı. Beyaz bir balon içinde yavru bir fil dışarı çıktı. Ay-Zen mutluluk çığlığı attı. Hemen beyaz balondan yavru fili çıkardı. Başını hortumuyla salladı. Yavrunun nefes almasını sağladı. Ay-Zen çok mutluydu. Onu ayağa kaldırmaya çalıştı. Yavru fil ayaklarının üstünde zor duruyor, bu haliyle çok komik görünüyordu.

Mor-Zen yaşananlar karşısında çok mutluydu ama hala Ay-Zen’in karnı çok şişti. Tekrar bir doğum gerçekleşebilir diye düşündü. Düşündüğü gibi de oldu. Çok geçmeden Ay-Zen yeni bir yavru fil daha dünyaya getirdi.

İkiz yavru fil dünyaya getirmek çok az rastlanan bir durumdu. Bunu görmek muhteşem bir şeydi. Ay-Zen ikinci yavrusuna da aynı ilgiyi gösterdi. İkisi de yaşıyordu.

Yeni doğan güneş böyle özel bir sürpriz yapmıştı. Herkes çok mutluydu. Küçük fillerde yetişkinlere katılarak sevinç şarkıları söylediler. Yeni doğmuş yavrulara yaklaşıp dokundular. İkisi de çok sevimliydiler. Bu ilgiye kısa süre de alıştılar. Herkese gülümsüyorlardı.

Yetişkinler, doğumun kokusunu yırtıcı hayvanların alacağından çekiniyorlardı. Bu yüzden bebek fillerin etrafında bir çember oluşturdular. Sırayla dönüp bebek filleri seviyorlardı.

Öğlene doğru iki yavru da annesinin sütüyle beslendi. Annesinin bacaklarına dolanıp düşmemek için tutunuyorlardı. Yavruların ilki dişi, diğeri ise erkekti. Erkek zen fil ayaklarının üzerinde durmakta çok zorlanıyordu. Ön ayakları içe dönük gibiydi.

Ay—Zen:

— Mor—Zen, Anneciğim, ikizlerimden birinin ayakları bükük sanıyorum. Bunun için ne yapabilirim?

Mor—Zen:

— Biraz sabretmelisin kızım. Daha çok küçük, yeterince beslenince ayakları güçlenip düzgün basabilir.

Mor—Zen kızının endişesini hissediyordu. Eğer yavru fil kendi ayakları üzerinde yürüyemezse sürünün arkasında kalırdı. Sürüden ayrılması bile gerekebilirdi. Yalnız başına kalmış bir yavru filin ömrü çok kısa olurdu. Derin bir iç çekerek “umuyorum böyle bir şey olmaz” dedi içinden.

IV. fil mevsimi “tazelik”

Bir gün Mor—Zen, öğle vakti gözlerini kapatmış dinleniyordu. Etrafta yavru fillerin sesleri çınlıyordu. Bu seslerin ona huzur verdiği her halinden belliydi. Kocaman hortumu bacaklarına dolanmış, iri yarı bedeni yer çekimine inat keyifle göğe yükseliyordu.

Az ötede çalılıkların gizlediği bir su birikintisi vardı. Oradan garip sesler yükselmeye başladı. Mor—Zen gözlerini açıp dikkat kesildi. Çalılıkların arkasında bir şey oluyordu. Kalkıp çalılıklara yürüdü. Mor—Zen’in içini heyecan dolduran bu ses ne olabilirdi? Yaklaştıkça su birikintisine batmış iki yavru fili gördü. Derin bir oh çekti. Tehlikeli bir şey olmadığını görünce sevindi bile. Onları biraz izledikten sonra,

— Ne yapıyorsunuz? diye seslendi.

Sesi duyan iki yavru fil irkildi. Hemen toparlanmaya çalıştılar.

Mate—zen olayı anlatmaya başladı:

— Ben su birikintisinin konakladığımız yere kaç adım olduğunu ölçmeye çalışıyordum. Adım sayarak hesap yapmayı seviyorum biliyorsun büyükanne. Suya yaklaştıkça kuzen hortumuyla beni ıslatmaya başladı. Islattıkça ayaklarımın üzerinde duramadım ve düştüm. Çok canım yandı büyükanne.

Diyerek ağlamaya başladı. Nar—zen de kendini savunmak istedi ama O da konuşamadan ağlamaya başladı.

Mor—Zen hemen araya girdi.

— Ah yavrularım sakin olun bakalım. Mate—zen kuzeninin çok küçük olduğunu ve hortumunu kontrol etmekte zorlandığını görebiliyorsun değil mi?

Mate—zen biraz çekinerek;

— Evet, büyükanne.

Mor—Zen:

— Nar—zen bilerek senin canını yakmamıştır. Bu durumdan da ne kadar üzgün olduğunu ikimiz de görebiliyoruz.

Nar—zen, nemli gözlerini Mate—zen’e çevirerek özür diledi.

— Hortumuma su doldurup boşaltmaya çalıyordum. Annem ne kadar denersem o kadar çok çabuk öğrenebileceğimi söylemişti. Ben de deniyordum ama başarılı olamadım.

Mor—Zen:

— Bu denemelerden vazgeçmemelisin yavrum. Hatalar yaparak öğreneceksin. Bir iki aya kalmadan hortumunu çok iyi kullanmaya başlayacağına eminim. Diyerek yavru fillere gülümsedi.

İki yavru filin anlaştığını gören Mor—Zen, geldiği yolu ağır ağır yürümeye başladı. Kocaman ayakları yerdeki otları eziyordu. Buna engel olmak ister gibi toprağı seçerek sakince ilerledi. Akasya ağacının gölgesine ulaştı. Güneşi selamlar gibi hortumunu gökyüzüne kaldırdı. Kendini günün sessizliğine bıraktı. Sonra da gözlerini uykuya yumdu.


Merhaba bu sayfayı daha önce ziyaret ettiğin için bu kitabı okumuş olabileceğini düşündük. Dilerseniz yeni kitaplara göz atabilir ya da rastgele bir kitap seçebilirsin. Aşağıdaki kutucuğu kullanarak hızlı bir arama da yapabilirsin.


"

Zen Filler kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?