Çocuk eğitimi, çocuğu ceza ve mükâfat ile “adam etmek” değil, onun dostluğunu kazanabilme becerisidir… Bu beceriyi elde edebilen yetişkinlerdir çocuklarını eğitebilenler…
Çocuk, baskı ve zorlamalar ile sindirildikçe değil, ebeveynine güvenle tutunabildikçe kişiliğini geliştirir.
Çıktığı günden bu yana 100 binin üzerinde okura ulaşan bu kitap, “korkmayın çocuk iyidir” sözünden cesaret alan yetişkinlerin çocuğa dost olma hikâyesine dönüştü. Birçok anne baba, çocukları ile dost olmanın verdiği keyifle birbirlerine, “gel sen de çocukla çocuk ol” diye seslendi…
Bir “çocuk dostu” hikâyesi yayıldı ülkemizde…
Bu eserde Pedagog Dr. Adem Güneş, çocuğun anne karnında başlayan yaşam serüvenini ergenlik sonuna kadar ele alıyor, çocuk eğitimine dair “doğru bilinen yanlışlar”ı gözler önüne seriyor…
Çocuk Deyip Geçmeyin
Ne zaman ki biz, bizi kaybettik, çocuklarımızı da kaybettik…
Bizim zamanımızda çocuk suçları olarak okul koridorlarında koşmak, istiklal marşı okunurken düzgün durmamak, el kaldırmadan öğretmenle konuşmak geliyordu.
Ya da bayramda, bayram namazına geç kalmak, şeker toplarken birkaç şekere birden el uzatmak, arabaların arkasından koşmak, çocuk suçları olarak konuşuluyordu. Ne oldu bize ki artık çocuk suçları olarak annesini kesmek, babasını silahla tehdit etmek, sokakta araba yakmak, öğretmenini köşe başında şişlemek, güvenlik kamerasına el sallayarak hırsızlık yapmak kayıtlara geçer oldu?
O çocuklar mı başkaydı, bu çocuklar mı başka?
O anne babalar mı başkaydı, bu anne babalar mı başka?
O günkü terbiye metotları mı başkaydı, bugünkü terbiye metotları mı başka?
Biz nerede hata yapıyoruz?
Yapıyoruz ki yanı başımızda büyüyen o masum yüzlü sevimli çocuklar, bir süre sonra dünyamızı zehir edecek hale geliyorlar.
İşte bu kitapta, bu soruların cevaplarını bulabilmek için bir mum yakılıyor.
Çocuk terbiyesinde doğru zannedilen yanlışlarla yüzleşiliyor.
Belki de herkes kendisi ile yüzleşiyor…
Çünkü kendimizi kaybettiğimiz yerde, çocuklarımızı da kaybettik, biliyoruz…
Giriş
Rus psikolog Ivan Pavlov’un meşhur “şartlı refleks”ini bilirsiniz. Hani Pavlov, üzerinde deney yaptığı köpeğine, et vermeden önce zil çalıyor ve arkasından da et veriyor ya…
Önce zili çalıyor, sonra et veriyor… Önce zil, sonra et…
Bir süre sonra artık köpek ne zaman zil çalınsa et geleceğini umarak kuyruğunu sallıyor. Yemek hevesiyle salyası akıyor.
İşte bilim tarihinde bu olaya, “Şartlı Refleks” deniliyor.
Bunda ne var da bilim tarihine geçsin demeyin sakın! Çünkü ilerleyen yıllarda şartlı refleks hayatın her alanında hayvanları eğitmekte kullanılmaya başlandı.
Hatırlar mısınız? Bir zamanlar, sokaklarda tef çalarak ayı oynatanlar vardı. Bir ayı oynatıcısı elindeki tefi çaldıkça ayı bulunduğu yerde zıplaya zıplaya oynamaya çalışırdı. Tef sustuğunda ise burnunda kocaman halkası bulunan ayı, yerine otururdu. Peki, bu ayı tef çalındığında neden zıplaya zıplaya oynuyordu biliyor musunuz?
Çünkü tef çalan kişi, ayıyı eğitmek için onu, önce bir kafesin içine yerleştiriyordu. Altı metal bir plaka ile kapalı bu kafesin tabanında bir ateş yakıyor; sonra da ayının karşısına geçiyor ve tef çalmaya başlıyordu. Kafesin altı ısındıkça ayının ayağı yanıyordu. Bu esnada da ayı oynatıcısı tef çalmaya devam ediyordu. Ateş gittikçe yakıcı hale geldiğinde, ayının ayaklan yanmaya başlıyordu. Hâlâ oynatıcı tef çalmaya devam ediyordu. Ayı artık acı ile bağıra bağıra kafesin içinde zıplıyordu. Oynatıcının bu acı umurunda değildi bile, o tefini çalmaya devam ediyordu…
Bu olay günlerce, haftalarca devam ediyordu. Artık ayının psikolojisi o hale geliyordu ki kafesin içinde ateş olmasa bile tef sesi duyunca zavallı ayıcık ayağının yanacağını düşünerek zıplamaya başlıyordu..
Bu eğitimin ardından da meydanlarda zıplayan ayılara rastlanırdı. İşte sizin zevk içinde zıpladığını sandığınız ayıcık, ayağının yanacağı korkusuyla ha bire çırpınmaktan başka bir şey yapmazdı!
Hayvanların eğitildiği yöntemler ile insan terbiye edilebilir mi?
Ne yazık ki bugün, çocuk terbiyesine hâkim olan yöntem, şartlı reflekse dayandırılmaktadır. Etrafınızı gözlemleyin lütfen; çocuklardaki istenmeyen davranışları değiştirmek için kullanılan yöntemler, çoğunlukla ceza ve şiddet etrafında şekillenmiyor mu? Şiddetten kastettiğimiz sadece fiziksel değil, kitabın İlerleyen bölümlerinde de görüleceği üzere
“duygusal” ve “psikolojik” şiddettir.
Gece yatağına gitmekte zorlanan çocuğa, “Eğer şimdi yatmazsan bir daha seni sevmeyeceğim” demek, duygusal şiddet değil midir? (Burada, çocuk, anne sevgisini kaybetmemek için kendini yatağa gitmeye şartlandırmaktadır.)
Misafirliğe gelen çocuk ile ev sahibinin çocuğu kavga etse ve evin hanımı, oğluna/kızına “Çabuk odana git ve sakın dışarı çıkma” diye bağırsa bu psikolojik ve sosyal bir ceza olmaz mı? (Böylece çocuk, anneden gelecek bir ceza korkusu ile tehdit edilir ve yapılması istenilen davranış zorunlu hale getirilmiş olur.)
Bu iki örnek neyi hatırlatıyor? Ayağının yanacağından endişe eden ayının, tef sesini duyduğunda zıplamaya başlamasını değil mi?
İşte ceza verileceği korkusuyla da çocuk, kendi davranışlarını değiştirmeye çalışıyor. Böylece ayı için kullanılan eğitim yöntemi, çocuğa da tatbik ediliyor.
Aslında çocuk terbiyesinde günlük olarak uyguladığımız bu ve benzeri yöntemlere öyle alışmışızdır ki hiç de tuhafımıza girmez. Problemle baş başa kalındığında el altında ilaç gibidir, ceza korkusu ile çocuğu “adam” etmeye çalışmak…
Unutmayın ki hayvanları şartlandırılmış refleks davranışlarla istediğiniz gibi terbiye edebilirsiniz: Köpeği aç bırakır, açlıkla terbiye ederek istediğiniz hareketi yaptırabilirsiniz. Ayının ayaklarım yakarak tef çalar ve karşınızda oynatabilirsiniz; ama insan… İnsanda bir izzet, onur, vicdan, akıl, ruh, kalp ve sır vb. var. Hayvan, belki aç bırakılarak, acı verilerek terbiye edilir; ama İnsan, asla!..
Pedagojide Derin Darvinizm İzleri
Ne yazık ki hayvanlar ile insanların aynı soydan geldiği inana, hayvanlar üzerinde olumlu sonuçlar veren davranış değiştirme metotlarını insanlar üzerinde de uygulanmasını yaygın hale getirdi. Pedagoji ve psikoloji fakültelerinde, “İnsan davranışı nasıl değiştirilir?” dersleri olarak gösterildi ve ne yazık ki bazı uzmanlar tarafından da bu yöntemler anne babalara tavsiye edildi.
Sonuç?
Sonuç ortada: yeni tip insan modeli.
Çocukluk yıllarında, otur, deyince oturan, kalk, deyince kalkan, yat, deyince ceza korkusu ile yatan minik çocuklar; bir süre sonra ergenlik dönemi ile birlikte “isyankâr” kişilikleri ile okulda öğretmene kafa tutan, evde babaya asi, sokakta komşusuna yaka silktiren insan modeline dönüştüler.
O güzelim Anadolu insanının çocuk terbiyesinde hedef olarak seçtiği, insan gibi insan alma; tevazu, alçak gönüllülük, hoşgörü ve vicdan kültürü temellerine göre çocuk yetiştirme metotları gitti. Bunlar yerine kendine güven duymaya zorlanan, başarmaktan zevk alması için eğitilen, bireysel yaşama göre programlanmış, egoist, hedonist, materyalist yöntemlere göre şartlanan çocuk terbiyesi modelleri geldi. Hem de öyle geldi ki dönüp kendimize baktığımızda, çocuğumuza uyguladığımız terbiye yöntemlerinin hiçbiri tuhafımıza gitmeyecek kadar ruhumuza sindi.
İşte bu kitapta, çocuk terbiyesinde ruhumuza kadar sinmiş olan bu yanlışları bir araya getirmeye çalıştık. İnanıyoruz ki bu mütevazı çalışma kendi pedagojimizin sıcaklığını yansıtma adına bir değer taşır…
Çocuk Terbiyesinde Doğru Bilinen Yanlışlar kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.