‘Tarihçilerin Kutbu’, ‘Tüm Zamanların Âlimi’, ‘Bilge Tarihçi’ Prof. Halil İnalcık bildiklerinizi unutun diyor. Özellikle de tarihi, kronolojik olaylar dizisi olarak algılayarak popülerleştiren dedikodu tarihçilerinden öğrendiklerinizi… İnalcık kendine özgü sistematiği ile tüm zamanların belki de en önemli olayını, Osmanlı’nın kuruluşunu yeniden okuyor ve yeniden yazıyor. “Hayır” diyor İnalcık, hepimize öğretilenin aksine “Osmanlı 1299’da Sögüt’te kurulmamıştır.”

Prof. İnalcık Osmanlı Devleti’nin nerede ve ne zaman kurulduğunu anlatmakla kalmıyor; bu cihan devletinin kuruluş mantığını, kurucusu Osman Bey’in stratejisini ve vizyonunu da masaya yatırıyor. Bir devletin var olma sebeplerini, bunları oluşturan koşulları, bu koşulların oluştuğu mekânın önemini ve mekân-zaman-insan arasındaki bağlantının şifrelerini gösteriyor okura.

Baslangıçlar ve kuruluşlar önemlidir. Ama tarihi sadece geçmişimizi öğrenmek için okumayız. İnalcık ve yol arkadaşları bunun bilincinde. Kuruluş, okuru bir yandan gerçeğe, ilmi ciddiyete, tarihin arşiv odalarına çağırırken diğer taraftan bugünün ve geleceğin ‘güçlü’ Türkiye’si için ‘fütürist’ ipuçları veriyor!


Kuruluş

Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak

Osmanlı Devleti’nin Kurucusu Osman Gazi’ye, Alplere, Ulemaya ve O’nun tüm yol arkadaşlarına…

SUNUŞ

Her kitap bir penceredir insanlığın zihninde. Elinizdeki eser de, tarihin farklı bir penceresini daha aralayacak. Bu pencere her anı bilginin peşinden koşularak geçirilmiş bir hayatın, varlığını çevirdiği ilmi değerlerin bizim dünyamıza bırakmak istediği izlerden sadece biridir.

Osmanlı Tarihi araştırmacılığı son on yılda büyük bir ivme kazandı. Hem araştırmalar hem de tarihin kendisi çok konuşuldu. Bunun olumlu ve olumsuz etkileri olduğu kesin. Tarih popüler kültüre eklemlenirken, taze kan bulduğu gibi, kaybetti de. Popüler tarih okumaları ve yazımı çoğu kez tarihi “bir ilmi alan olmaktan” çıkarıp tarihin bir ilim dalı olup olmadığı yönündeki kadim tartışmalara insanlık tarihi açısından yeni bir boyut kazandırdı. Geldiğimiz noktada dedikodu tarihçiliği daha ağır basıyor sanki.

Biz Prof. Halil İnalcık’ın Osmanlı Devleti 27 Temmuz 1302’de kurulmuştur söyleminden yola çıkarak bu kitabı hazırlamaya başladığımızda etraftan da farklı sesler duyduk. Birileri çok kızgındı. Yüzlerce yıllık bir kabul üzerinden reddiye düzmekti yaptığımız. Hem şehirlerindeki mezar taşları deliliydi Osmanlı’nın kuruluşunun. Hem ne fark ederdi, ne zaman kurulduğu. İşte bu nokta durup düşündüğümüz yerdi. Fark etmez miydi sahiden?

Bu kadar incelemek akıl karı değil, bunlar çok ince detaylar derken ana hatlarını yitiriyorduk ilmin ve bu yitiriş ilmin ciddiyetini alıyordu üzerimizden. İlim tasniftir diyor bir Arap atasözü. Bu haliyle düşünme şeklimiz evlerimizin dağınıklığına benziyor.

Bir insan hayatının en güzel zamanlarını kütüphanelerde, arşiv odalarında geçiriyor, bir gerçeğe ulaşıyor. Küçük bir detay bile olsa yakalanan, ilim için önemlidir. İlmi ciddiyet tarihin üzerindeki toz bulutunu dağıtacaktır. Şimdiye kadar oryantalist okumalar yaptık. “Atalarımız at üzerinde nesiller boyunca Dünya’nın farklı köşelerine kılıç ve kalkan götürmüşlerdi. Neresi denk gelirse, dünyanın hangi bölgesi zayıflamışsa, oraya gidip almışlardı. Gazete kağıdı üzerine dökülen yağ misali idi fetihlerin mantığı. Böylece basit bir fütuhattı yapılan.”

Ama değil, değilmiş.

Prof. Halil İnalcık elinizdeki eserde sadece Osmanlı Devleti’nin nerede kurulduğunu anlatmakla kalmıyor, Yalova’da kurulan Osmanlı Devleti’nin kuruluş mantığını anlatıyor. Bir devletin var olma sebeplerini, bunları oluşturan koşulları, bu koşulların oluştuğu mekanın önemini ve mekan-zaman-insan arasındaki bağlantının şifrelerini veriyor okura.

Kuruluş, bugünümüze de ışık tutuyor. Kuruluşun 27 Temmuz 1302’de başladığını ve bölgesel çapta ağırlığı her geçen gün artan Türkiye’yle devam ettiği anlatılıyor. İpek yolu ve baharat yolunun kesişme noktasında kurulan bir imparatorluk, “güçlü devlet” imgemizi bir kere daha düşündürüyor. “Nedir güçlü devlet?” sorusu zihnimizi bulandırıyor ve tarihin derinliklerinden Leviathan yazarına inat “İnsan insan için aynadır” diyor dervişler, alimler ve alpler. Osmanlı Devleti’ni kuran güçler birliği bu eserde mekanın insana bakan yönüne ışık tutuyor.

Elinizdeki çalışma aynı zamanda Türkiye için yeni bir üslup, bir tarih kitabı için farklı bir metot çalışmasıdır. Osmanlı devletinin kuruluşu ve kuruluşun gerçekleştiği yer bize gelecek için neyi fısıldar diye sorduk. Bu soru bize fütürolojik bir makalenin de kapılarını açtı. Bir cihan imparatorluğu dünyanın en önemli kesişim noktalarında kuruluyordu. Bu noktalardan hareket eden bir devlet, dünya üzerinde söz sahibi olabiliyor, ona yön verebiliyordu.

Şimdi, bir imparatorluk mirasının üzerinde, bir büyük devlet olmanın tecrübesiyle farklı bir yolda yürüyoruz. Bir defa tecrübe ettiğimiz düşünce hattı üzerinde, yeniden düşünmek gerekiyor.

Braudel yollar diyordu üzerinde zamanın aktığı; Castells üzerinden bilginin aktığı internet yollarından bahsediyor bugün. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu yeniden yazan Prof. Halil İnalcık, okuruna bir tabela tutuyor aslında. Otoyol üzeri işaretçilerinden biri gibi. Okur bir gerçeğe, ilmi ciddiyete, tarihin arşiv odalarına çağrılıyor. Kitap, geleceğin seslerini toplamak üzere okurunu yeni bir yola davet ediyor. Her yolculuk yeni bir doğuş değil midir? İçinden ilim geçen bir Türkiye, Osmanlı Devleti nerede kuruldu diyerek başlayacak belki de söze.

Elif Ayla
18.05.2010
Besançon


ÖNSÖZ

Muhterem Hocamız Prof. Dr. Halik İnalcık, elinizde tuttuğunuz bu kitabın önsözünü yazmamı istediğinde kalbimin hızla çarpmaya başladığını hatırlıyorum. Geçen yıl 27 Temmuzda gerçekleştirilen ve aslında bu kitabın da temel kaynağı olan Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu’yla ilgili olarak kendisiyle yaptığım ilk görüşmede de aynı heyecanın içimi kapladığını bugün gibi hatırlıyorum.

Düşünce tarihinde, tüm zamanların, kendinden sonraki dönemleri en çok etkileyen ismi olan Platon, felsefe tarihinde oldukça meşhur olan mağara benzetmesinde “uyanmış” kişi ile “uyuyan” kişi arasındaki farkı mağaradan çıkış sembolizmiyle açıklar: “Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük ve zincirlenmiş olarak oturmaya mahkûmdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkânsızdır.”. Halil İnalcık ve tarihçiliği hakkında bugüne kadar çokça övücü sıfat kullanılagelmiştir. Hiç şüphesiz O, “Tarihçilerin Kutbu”, “Tüm Zamanların Âlimi” ve “Tarihin Profesörü” olarak da yeterince “Büyüktür.” Ancak, İnalcık’ı bütün bu tanımlamalardan daha ziyade, mağaranın dışına çıkmayı başarmış ve kavranan dünyaya ulaşmış olduğu halde; gölgelerle meşgul olarak gerçeğe kapanan zihinleri ışıkla buluşturmak için dertlenen bir Bilge Tarihçi olarak tanımlamak belki de daha doğru olacaktır. O’nu sadece tanımış olmak değil aslında heyecanımın kaynağı… Beni asıl heyecanlandıran O’nu anlayabilmiş olmaktır. Bu yüzden kendimi ayrıca şanslı sayıyorum.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu, modern tarih yazıcılığında büyük bir mesele olagelmiştir. Selçuklu-Bizans sınırındaki küçük bir uç beyliğinin nasıl olup da yeniçağların en güçlü imparatorluklarından biri olduğu halen tarihçileri şaşırtmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna ilişkin bir başka merak alanı da hangi tarihte, hangi tarihi olay neticesinde ve nerede kurulduğu meselesidir. Bu merakın bilimsel bir temelde ve şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde giderilmesi; aynı zamanda tarihin milletimizin omuzlarına yüklediği bir sorumluluktur. “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu” konusunun tarihçilerin kendilerini çekim alanından kurtarmakta zorlandıkları “efsunlu” bir cazibesi vardır. Fuat Köprülü ve Paul Wittek gibi kurucu babalar; onların öğrencileri Halil İnalcık, V. L. Ménage gibi ikinci kuşak, bu sonuncuların öğrencileri Collin Imber, Rudi Paul Lindner ve nihayet Cemal Kafadar gibi diğer tarihçiler bu efsunlu dünyanın önde gelen konuklarındandır. Hiç şüphesiz bu alanın en kadim mensubu ülkemizin yetiştirdiği değerli fikir ve bilim insanı Prof. Dr. Halil İnalcık’tır.

Bu kitap 27 Temmuz 2009 tarihinde Yalova’da düzenlenen ve özellikle yurt içinde geniş yankı uyandıran Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu’nun yarattığı sinerjinin ürünüdür.

Prof. Dr. Halil İnalcık 21 Ağustos 2003 tarihinde Yalova’da düzenlenen bir konferansta “Osman Gazi’nin, tüm gazilerin etrafında toplanması ve dolayısıyla karizmatik bir lider olması bu bölgede kazandığı Bafeus savaşına bağlıdır. Dolayısıyla, Osman Gazi’nin Hersek’te kazandığı bu savaş, hanedanlığın kuruluşunu apaçık gösteren bir zaferdir. Hanedanlığın kuruluşunun kesin tarihini Yunanlı Pahimeres vermektedir. Bu tarih 27 Temmuz 1302’dir. Bu suretle Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihini bu olaya bağlı tutarak tespit etmiş bulunuyoruz. Bunun vuku bulduğu yer de burası Yalova’dır” dediğinde aslında çok eski bir tartışmaya yeni bir boyut kazandırıyor ve bu konudaki yaygın tarihsel kanıyı değiştirecek kadar güçlü bir bilimsel gerçekliği ortaya koyuyordu. Profesör İnalcık’ın bu tespitinin 27 Temmuz 2009 tarihinde uluslararası nitelikli bilimsel bir sempozyumda yeniden masaya yatırılması ve bu gerçeklikle kitleleri buluşturmak fikrini ilk ortaya atan kişi, şaşırtıcı derecede derin entelektüel birikimi nedeniyle kendisine büyük hayranlık duyduğum Yakup Bilgin KOÇAL oldu. Konuyu önce Prof. Dr. Halil İNALCIK’la paylaştım. Ve böyle bir sempozyumun son derece gerekli ve yararlı olacağını söylemesini müteakip konuyu Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Niyazi ERUSLU ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali DOĞRAMACI hocalarımıza aktardık. Rektörlerimiz bize iki üniversitenin böylesine önemli bir sempozyumu birlikte düzenlemekten büyük memnuniyet duyacaklarını ifade ettiler. Sempozyum 27 Temmuz 2009 tarihinde Yalova’da gerçekleştirildi. Prof. Dr. Halil İnalcık’ın çerçeve oturumuyla başlayan bu sempozyumda yerli ve yabancı birçok seçkin bilim adamı tebliğlerini sundular. Büyük bir genç ve gönüllü grubuyla hazırlanan sempozyum geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Asıl önemlisi sempozyum sonrasında konu geniş bir biçimde yazılı ve görsel medyada tartışıldı. 27 Temmuz 1302’de kazanılan Bafeus Zaferi’nin tam 707. yıl dönümünde Yalova’da gerçekleştirilen Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Sempozyumu, aynı zamanda tarihi bir gerçekliğin geniş kitlelere ulaşmasını sağlaması bakımından büyük önem taşımakla birlikte ülkemizde yapılacak diğer çalışmalar için bir model olmuştur.

Kuruluş kitabı, Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihini Halil İnalcık’ın tarih metodolojisi perspektifinden ele almaktadır. Kitap esasen üç bölümden oluşuyor. Tarih Metodolojisi ve Devlet Kavramı Perspektifinden Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu başlığını taşıyan ve önsözün yazarı tarafından kaleme alınan bu bölümde “devlet” kavramının etimolojik kökenine kadar inilerek Halil İnalcık tarafından tarihi vesikalara dayanılarak ortaya konan tespitlerin kavramsal ve metodolojik çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır.

İkinci bölüm Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi başlığını taşımaktadır. Bu bölümde söz tarihçilerindir… Prof. Dr. Halil İnalcık ve iki değerli öğrencisi Prof. Dr. Yusuf OĞUZOĞLU ile Prof. Dr. Özer ERGENÇ, Osmanlı Devleti’nin kuruluş öyküsünü, bir hanedan kurucusu olarak Osman Bey’i, dönemin siyasal ve sosyal koşullarını ele aldılar. Tarihi sadece geçmişimizi öğrenmek için değil aynı zamanda geleceğimize ışık tutmak için okuruz. Son bölümde Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu fütürolojik bir perspektiften yeniden okumamız için Yakup Bilgin KOÇAL tarafından yeni bir pencere açılmaktadır.

Kitabın sonunda ise Halil İnalcık Hoca’nın tarihe özel olarak ilgi duyanlar için daha önce Belleten Dergisi’nde yayınlanan “Osman Beg” başlıklı makalesi yer alıyor.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi üzerinde neden bu denli durulduğu çokça sorulan bir sorudur. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah GÜL’ün 27 Temmuz 2009’da gerçekleştirilen Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu’na gönderdiği tebliği mahiyetindeki mesajında da belirttiği gibi; …

"

Kuruluş – Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Kuruluş – Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak (2010)