ÖNSÖZ

Doğu-Batı dergisi ve değişik yerlerde yayımlanan yazılarımdan oluşan bu ciltte, I.Bölüm’de Osmanlı Devleti’nin savaş metodları ve kuruluşu ele alınmıştır. II.Bölüm’de Klasik Dönem Osmanlı Tarihi’nde,Egemenlik Kavramı,Devlet ve Halk İlişkileri,Derviş Otman Baba ve Sultan Mehmed üzerine bir deneme,Galata ve Rumeli üzerine araştırmalar yer almaktadır. III.Bölüm’de Osmanlı-Avrupa Siyasi,Ekonomik ve Kültürel İlişkileri incelenmektedir.

Timaş Yayınları Tarih Editörü Adem Koçal’ın Osmanlı tarihine dair makaleleri bir kitap halinde okuyuculara sunma önerinin sonucu olarak bu cilt yayına sunulmaktadır.Kendisine teşekkürü bir borç bilirim.

Halil İnalcık
Şubat 2010,Ankara

I. BÖLÜM

BATI ANADOLU’DA GÂZÎ BEYLİKLER, BİZANS VE HAÇLILAR

1300 tarihlerine doğru Batı Anadolu’da kurulan beylikler kendi hafif donanmalarıyla, başta Venedik ve Ceneviz olmak üzere Doğu Akdeniz’de Latin egemenliği altındaki adalar için büyük bir tehlike oluşturdu. Bu deniz gâzîleri (guzât fi’l-bahr), Ege Denizi’nde ve Balkan tarihinde yeni bir dönem açacakları gibi (1389-1390), sonradan 14. yüzyıl sonlarında Osmanlı egemenliği altına girerek Osmanlı deniz gücünün çekirdeğini oluşturacaklardır.

1291’de Papa’nın, Doğu Akdeniz’ de İslâm ülkelerine karşı abluka ilân etmesinden sonra, Hıristiyan donanmaları Anadolu kıyıları boyunca karakol gezmekteydiler. 1293 tarihinde 20 kadırgadan oluşmuş bir Venedik donanması Alanya’yı ele geçirdi. Alanya I. Alâeddin Keykubad taraf ından fethedilmişti (1223). Karamanlılar kısa zaman sonra şehri geri aldılarsa da, Latin deniz devletleri, bu arada Rodos’ta yerleşmiş olan Hospitaller savaşçı tarikati, Anadolu kıyılarında, Teke’de Makri Körfezi’nden Çukurova (Kilikya)’ ya kadar birçok önemli deniz üslerini zapt ettiler. Meselâ, Kaş kasabası karşısında küçük Meis Adası (Castello Rosso), Rodos şövalyeleri tarafından, Rodos’la bu ileri karakollar arasında ulaştırmayı devamlı şekilde kontrol etmek için işgâl edilmişti. Batı Anadolu’nun 1290-1304 tarihleri arasında tümüyle Türkmenlerin egemenliği altına düşmesinden sonra Deniz gâzîlerinin akınları, büyük ölçüde ve başarılı biçimde, yeniden başladı. Batı Anadolu’daki Gâzî Türkmen beyliklerinin ilki olan Menteşe Beyliği’nin, Güney Anadolu’dan Selçuklu Sahil Beyi (meliku’s-sevâhil) unvanını taşıyan biri tarafından kurulmuş olması kayda değer. Onun, bu Teke kıyılarını daha 1269 yılına doğru tamamıyla kendi kontrolü altına aldığını, bu arada Strobilos, Stadia ve Trachia limanlarını ele geçirdiğini biliyoruz. Bu bölgede Menteşe Bey, kışlak için her mevsim Toroslar’dan sahil ovalarına inen Türkmenleri örgütleyerek, güçlü bir deniz beyliği kurmuştur. Çağdaş bir Bizans kaynağı olan Georgios Pachymeres (eseri 1307’ye kadar gelir) açıkça yazar ki, Menteşe Bey akınlarında, Teke (Caria) limanlarını kullanmıştır. Daha kuzeyde Ephesus (Selçuk) körfezinde Anaea (Aniya) bu dönemde her menşeden korsanın toplanma yeri olup, Türk korsanları 1278’e doğru burada sağlam bir şekilde yerleşmiş bulunuyorlardı.

Batı Anadolu, Türkmen gâzîlerinin eline geçmeden önce, Bizans idaresinde, deniz kuvvetlerinin büyük bölümü, Ege’de, Marmara Denizi’nde ve Karadeniz’de belli limanlarda bulunuyordu. Bu durum, bu limanların üst tarafında gemi yapımı için gerekli ağacı sağlayacak ormanların bulunmasıyla belirlenmiştir. Bu limanlarda gemiciler, korsanlar ve gemi yapımında ustalar toplanmış bulunuyordu. Açıkça görüyoruz ki, Gâzî beylikler kurulduğu zaman onların filoları da, Laskaridler zamanında (1208-1259) olduğu gibi, aynı limanlarda ortaya çıkmıştır. Bu limanlar, sırasıyla Ege Denizi’nde Aniya, Ephesus, Smyrna, Adremittyon; Marmara Denizi’nde ise Karamides (Kemer?), Pegai (Kara-Biga), Cyzicus (Aydıncık), Cios (Gemilik, Gemlik) idi. 1284 yılında Bizans idaresi tasarruf için bu limanlardaki donanmaları kaldırdığı zaman bu Rum gemiciler, gemi yapıcıları ve esnaf işsiz kalmışlardı. Gemicilerin çoğu korsan olmuş ve zengin İtalyan tüccar gemilerine karşı korsanlığa başlamıştı. İşte Türk beylikleri, deniz akınlarında bu işsiz güçsüz yerli Rumlara istihdam, geçim ve ekonomik faaliyet sağladılar. Onları kendi hizmetlerine aldılar. Zamanla bunların çoğu efendilerinin dinini kabul etti. Bu limanlar, şimdi denizci gâzîlerin üsleri ve aynı zamanda önemli ticaret merkezleri durumuna geldi. Bu limanlardan Ephesus, Akdeniz’de en önemli ticaret merkezi hâlini aldı. İzmir o zaman Gâzî Umur Bey’in deniz akınlarında bir gazâ üssü durumundaydı. Karşıda Yeni-Foça, ticaret limanı olarak faaliyetteydi.

Aydınoğlu Umur Bey ve ilk Osmanlı deniz kuvvetlerinde, donanmalarda profesyonel tayfa yerli Rumlardan, savaşçı gâzîler ise Türklerden oluşmaktaydı. Batı Anadolu’nun iç bölgelerinde, sınırlardaki yerli Rum tekfurları Türkmen uc beyleriyle işbirliğine gittikleri gibi, bu limanlarda Rum ileri gelenleri ve korsanları da gâzî beylerle işbirliğini seçtiler. Aslında, Rumlar olsun Türkmenler olsun, aynı ortak düşmana karşı savaşmakta ve yağma akınları yapmaktaydılar. Bu düşman, Ege adalarını, Mora’yı ve Yunanistan’ı egemenlik altına alan ve sömüren Latin soyundan efendiler Venedik, Cenevizlilerdi. Yerli Rumlar, Katolik olan efendilerden nefret etmekte ve Girit adasında gördüğümüz gibi, sık sık isyan ediyorlardı. Kuşkusuz, Türkmen beylerinin yerli Rum halkına “istimâletle” uzlaşıcı bir tavır almaları, bu Rumların onlarla işbirliğini kolaylaştırıyordu. Beylerin başarılı deniz akınları için Türkmen gâzîlerini ve Yunanlı gemicileri örgütlemesi, bu limanlarda yeni işlerlik kazanmış bir topluluğun ortaya çıkmasında kesin bir rol oynamıştır.

1260-1310 döneminde, çökmekte olan Bizans egemenliğinin yerini, işte bu işbirliği sonucu ortaya çıkan Türkmen deniz beylikleri doldurmuştur. Şimdi bölgedeki mücadele, bir yandan tüccar çıkarlarını ve Katolik Latin feodal senyörleri temsil eden İtalyan denizci cumhuriyetleri (ki bunlar klasik haçlı döneminin kalıntılarıydı), öbür yandan demografik ve ekonomik baskılar altında batıya yayılmak için gazâ yapan Türkmenler arasındaydı. Türkmenler Batı Anadolu’yu istilâ ederken Cenevizliler Doğu Ege adalarını, Sakız, Midillive öteki adaları Bizans’tan alıp işgal etmekte ve bir bakıma Bizans devletinin ekonomik ve siyasî çöküşüne ayrıca katkıda bulunmaktaydılar.1 Bu Latin devletleri arasında başta gelen iki tüccar ve denizci İtalyan devleti, Venedik ve Ceneviz arasında Ege deniz yolları için amansız mücadele, korsanlığın görülmemiş derecede artışı ve nihâyet yerli Rumların Lâtin efendilerine karşı düşmanlığı, Ege dünyasında Türkmen yayılışını hazırlamış ve kolaylaştırmıştır. Ege Denizi’nde adalar ve kıyı bölgelerinde egemenlik sorunu, 14. yüzyılın ilk yarısında en önemli milletlerarası sorun hâline gelmiş ve sonuçta haçlı faaliyetlerinin Suriye, Filistin ve Mısır’dan Ege Denizi’ne kaymasına sebep olmuştur.

Umur Gâzî’den önce Türkmenlerin deniz akınlarının hareket noktaları konusunda bilgimiz kısıtlıdır; zira bu akınlar hakkında bilgi veren tek kaynağımız Batılı raporlar olup bunlarda akın yapanların nereden geldikleri bildirilmemiştir. Aziz Yahya (Hospitaller) Şövalyeleri’nin Rodos’ta yerleşmesinden önce, bu adanın Menteşe Türkmenleri tarafından işgal edileceği yakın bir olasılık olarak görünüyordu. Batı kaynaklarına göre,2 Ege adalarına karşı ilk ciddi Türkmen istilâsı, Ephesus ve Körfez bölgesinde Sasa Bey idaresinde Menteşe Türkmenlerinin idaresi kurulduğu zaman, 1304 yılında kendini göstermiştir. Bu şehir ve bölge, az zaman sonra Aydın-ili beyi Mehmet Bey’in idaresindeki Türkmenlerin egemenliği altına geçmiştir; bundan sonra Rodos’un, Sakız’ın ve Midilli’nin Türkmen akınlarına hedef olduğunu göreceğiz. Midilli’nin, 1307’de “Khlamouz” kumandasındaki Türkmenler tarafından istilâ ve yağma edildiği haberi verilmektedir. Rum kaynaklarında Kalamuz adıyla anılan bu bey, açıkça Karasi Türkmenlerinin beyi olan Kalem Bey’dir. 1300-1329 döneminde Doğu Ege Deniz’de çökmekte olan Bizans egemenliğinin yerini almak için yapılan mücadelede, Türkmenlerin başlıca rakipleri Cenevizliler ve Rodos şövalyeleriydiler. Çağdaş tarihçi Pachymeres, durumu şöyle anlatır:

İtalyanlar, II. Andronicus’un Sakız ve Midilli adalarının savunmasında ihmal gösterdiğini ve bu adalar Türklerce işgal edilirse kendi durumlarının kötüleşeceğini gördüklerinden, imparatordan bu adaların gerektiği gibi savunulmasını, eğer bu olmazsa bu adaların gelirleri ile bir donanma yaparak savunulması işinin kendilerine bırakılmasını istediler.

Sakız, 1304 tarihinde Cenevizli I. Benedetto Zaccaria tarafından işgal edildi. Rodos bir Ceneviz korsanının işbirliği ile Aziz Yahya şövalyelerinin eline geçti (15 Ağustos 1308).

Türkler Anadolu tarafını istilâ edip karada yerleşirken gördüler ki, denizde kontrol kurmadan adaları işgal etmek çok tehlikelidir. Latin milletleri, 23 Temmuz 1319 deniz savaşında üstünlüklerini kanıtlamış bulunuyorlardı. Bu savaşta Mehmed Bey kumandasında Ephesus’tan gelen bir Türk filosu -10 Kadırga ve 18 küçük gemi- Ceneviz ve Rodos şövalyelerinin birleşik filoları tarafından baskına uğramış ve tahrip edilmişti. O tarihten başlayarak on yıl içinde, Ege Denizi’ndeki Venedik kolonilerine ve deniz gidiş-gelişine en çok zarar verenler Türkler değil, Rum ve Ceneviz korsanlarıydı. Meselâ, 1307-1326 döneminde, bu yüzden, Venedikliler Bizans İmparatorunu, Rumların verdiği zararlar karşılığı bir tazminat ödemeye mecbur ettiler. 1318’den sonra Don Alfonso Fadrique 1317-1330’da Atina Katalan beyliğinin genel valisi) kumandası altındaki Katalanlar ile Aydın ve Menteşe Türkleri arasında işbirliği gerçekleşti. Böylece Türkler, Venediklilere karşı faaliyet alanlarını Agriboz ve Girit adalarına kadar genişletme imkânını buldular. Katalan-Türk işbirliği, özellikle Agriboz’daki Venedikliler için çok zararlı olmuştur. Türkler, 1326’daki akınlarında ada üzerinde Fadrique’nin topraklarına zarar vermekten kaçınmışlar ve gemileri Venediklilerce zapt edildiği zaman Fadrique’nin arazisine sığınmışlar ve sonra onun gemileri ile Anadolu’ya dönmüşlerdir. Olayların çağdaş bir gözlemcisi olan Sanudo Torsello, 1327’de Agriboz adasını tehdit eden 6 Kadırga ve 30 küçük gemiden oluşmuş güçlü bir Türk filosundan söz etmektedir. 1327 kışında Türkler 7 gemi ile tekrar gelmişler, Aegina adasını ve Mora’da Latinlere ait toprakları yağma etmişlerdir. Venedik’ten Agriboz adasının tamamını ele geçirmeyi planlayan Fadrique için bu Türk akınları yararlı oluyordu. Bu dönemde adaya akın yapan Türkler, başlıca halkı esir edip Anadolu’da satmakla ilgiliydiler. Bu durum, zamanla adadaki topraklarda tarım faaliyetini ciddi şekilde etkilemiş ve Lâtin feodal beylerin gelirlerine kesat gelmiştir.

Türk akınlarına karşı Ege Denizi’ndeki Hıristiyan milletler arasında savunma için bir birlik kurma konusunda ilk temaslar, Venedik’ingirişimi ile daha 1327’de başlamış bulunuyordu. Fakat bu konuda ciddi görüşmeler, ancak 1332’de Umur Bey’in Bizans ve Venedik topraklarına karşı seferleri başladığı zaman görüldü. Başlangıçta bu görüşmelere, Bizanslılar ve Sakız’da Cenevizli Martino Zaccaria dahil Ege’deki bütün Hıristiyan milletler katılmıştı. Venedik ilk adım olarak 1324 Ekim’inde, II. Andronicus ile bir mütareke yapmakla işe başladı. O zamana kadar Venedik daima, İstanbul’da Latin İmparatorluğu’nu yeniden canlandırarak Levant’taki üstün durumunu geri almayı ummaktaydı. II. Andronicus ise, Rum uyruklarının duygularını izleyerek Venedik’e karşı bir politika gütmekte, dolayısıyla gittikçe daha çok Ceneviz desteğine bağlı kalmaktaydı. 1322’de Bizans diplomasisi tamamıyla ters bir tutuma girdi: Cenevizlilere fazlasıyla bağımlı olduklarını ve Türk tehlikesinin büyümekte olduğunu gören Bizans İmparatoru, Papa ile görüşmeye başlayıp kiliselerin birleşmesi politikasını benimsedi; Venedik’e ve öteki Lâtinlere yaklaşma politikasını ele aldı. 

Yeni Bizans İmparatoru III. Andronicus (1328-1341), Doğu Ege’de Bizans egemenliğini yeniden canlandırmak ve Türklerin ilerleyişini durdurmak için azimli bir politikaya yöneldi. Biliyoruz ki, tahta gelişinden az sonra Mayıs 1329’da Osmanlılara karşı Pelakanon’da (Gebze kıyısında) başarısızlıkla sonuçlanan bir savaş verdi. Bu enerjik politikayı yürütebilmek için Batı Hıristiyan milletleri ile uzlaşma ve ittifakı zorunlu görüyordu. Aynı zamanda Venedik de, Bizans dâhil Ege’deki devletleri bir ittifak hâlinde birleştirmeyi gerekli görüyordu. Bu amaçla Venedik, nihâyet Papalık ve Fransız sarayı ile Bizans’a karşı Doğu’da Latin hâkimiyetini yeniden kurma ve kiliselerin birleşmesi konularında ısrar etmemeleri noktasında anlaştı. Torsello’nun anlattığına göre, Ege’de Türk tehlikesi ilk ve en âcil problem olarak görülüyor ve buna karşı genel bir Haçlı seferi örgütlemek gereği kabul ediliyordu3. Gerçekte Venedik, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını savunmak için Batı Hıristiyan dünyasını harekete geçirmek için yeni bir politika tespit etmiş bulunuyor ve bu yeni aşamada ayrılımcı (şizmatik) Bizanslıların yerine Türkleri koyuyordu.

Daha 1317 yılına doğru, Cenevizli Zaccarialar, Sakız ve İzmir kalesine sahip oldukları için, Türklere karşı deniz akınlarını durdurmak bakımından en etkin kuvvet sayılmaktaydı. Bir haçlı seferi planı hazırlamakta başı çeken Dominiken keşiş Adam de Guillaume şunu önermekteydi: Haçlılar ilkin Çeşme (Aerythrea) yarımadasını işgal edeceklerdi. Burası, Türklere karşı Sakız ile beraber Anadolu’nun yeniden ele geçirilmesi için mükemmel bir üs olabilirdi. İstanbul’da Lâtin İmparatorluğu’nu yeniden diriltme planında Philip de Taranto, Sakız’a sahip Martino Zaccaria’yı “Küçük Asya’nın Kralı ve Despotu” olarak adlandırmakta ve onun ülkesine Midilli, Samos, Kos, Tenedos, Icaria ve Marmara adalarını katmaktaydı.

Aydınoğulları donanmasını, Cenevizve Rodos birleşik donanmasının Sakız açıklarında bozguna uğratması (23 Temmuz 1319), Türkleri deniz akınlarında ancak geçici bir dönem için engellemişti. Kuvvetli bir garnizon tarafından savunulan İzmir kalesi, iki buçuk yıl dayandıktan sonra sonunda Martino Zaccaria tarafından Umur Bey’e teslim edildi. Aydın Beyi Mehmed’in enerjik oğlu Umur Bey, Martino’yu, destanın anlattığına göre “toyladı”, yani bir genel ziyafetle onurlandırdı ve Martino ona tâbii olarak geri Sakız’a gitti. Destan’ın ifadesiyle, “ada illik” oldu. İllik terimi, bu dönem Türk kaynaklarında Dâru’l-İslâm oldu, demektir. Yani Martino, Umur beyin bir haraçgüzâr tâbii olmayı kabul etti. P. Lemerl’e göre,4 Doğu Ege’de Bizans egemenliğini yeniden kurmaya azimli olan yeni İmparator III. Andronicus’un entrikalarından kuşkulanan Martino, İzmir’i bu şekilde boşaltmayı ve orada tuttuğu garnizonu Sakız savunmasında kullanmayı zorunlu görmüştür. Fakat işaret ettiğimiz gibi, şimdi Sakız’da Martino, Aydın beyliğinin üstün egemenliğini tanımıştır. Dâru’l-İslâm’a dahil olan yerlerin savunması Müslüman devlet için bir ödevdir. Başka deyimle, şimdi Martino Bizanslılara karşı Umur’un ittifak ve himâyesini kabul etmiş bulunmaktadır. Bu durum, 1329 yılından sonra Umur’un Bizanslılara karşı neden düşmanca hareketlere giriştiğini açıklar. Andronicus, Martino’yu bozguna uğratıp esir ettikten sonra Sakız’ı doğrudan doğruya Bizans idaresi altına soktu. Umur Bey, şimdi Bizans egemenliği altına girmiş bulunan Sakız’a saldırmış ve ondan sonraki yıllarda Bizans’a ait Gelibolu ve Trakya’ya (1331) ve Mora’daki Yunan topraklarına (1332) seferler yapmıştır. Kaynağımız Destan’ın açıkça söylediğine göre, Bizanslılarla Umur bey arasındaki düşmanlık, 1329 sonbaharında Birgi’de oturan Umur’un babası Mehmet Bey ile İmparator arasında bir antlaşma imzalandıktan sonra da devam etmiştir. Kantakuzenos’a göre5 Aydınoğlu Mehmet Bey, yıllık bir haraç ödeme vaadi üzerine İmparatorun topraklarına saldırmamayı kabul etmiştir. Burada görüyoruz ki, Umur bey Aydın Beyliği’nin uc bölgesinde gazâ seferlerini örgütleyen ve bağımsız hareket eden bir gazâ lideri durumundaydı ve Saruhanoğlu ile ittifak hâlinde Bizanslılara karşı savaşa devam etmekteydi. Umur, babası ile yaptığı tartışmada, kâfirlere karşı gazâyı önlemenin Tanrı’nın emirlerine karşı gelme anlamına geleceğini söylüyordu. Gâzî Uc beyi ile merkez arasında bu çeşit bir gerginlik, Osmanlı Devleti’nde Bursa’da oturan Sultan Orhan ile ucların kumandanı Rumeli fâtihi Süleyman Paşa arasında aynı biçimde ortaya çıkmıştır. Bundan başka, herhâlde Rum ajanları aracılığıyla, Umur Gâzî bölgedeki Hıristiyan milletler arasında bir haçlı seferinin hazırlıkları hakkında haber almış ve Bizans İmparatorunun Türklere karşı ittifak görüşmelerine katıldığını öğrenmişti.

"

Osmanlılar kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Osmanlılar