Biz sohbetin gücüne ve bereketine inanıyoruz. Zira sohbet bir hâl aktarımıdır. Sohbet gönlün dile gelmesidir. Sohbet kalbin içindekinin bütün yalınlığıyla dışa vurmasıdır. Sohbet ile söz âdeta can bulur, can olur, can verir. Evet, bir sohbetin, muhabbetin sonucunda ortaya çıkan bu kitabın temel amacı bir yerlerde aksini bulmak, bir gönülden yankılanmaktır. Bir başlangıca vesile olmak, bir umudu diriltmektir. Bütün meselemiz, bir insanın kalbine dokunabilmektir. Sadece bir kardeşimizin fabrika ayarıyla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır.

Umudumuz, belki de kurtuluşumuza sebep olacak o bir kişidir.
Duamız, o bir kişiye ulaşabilmek, dokunabilmektir.
Niyazımız, o bir kişinin yarasına merhem olabilmektir.
Ötesi değil, fazlası da değil: Sadece o bir kişi.
Âmin.


Başlarken…

Bismillah: O’nun adıyla…

Sözün başında şunu ifade etmeli ki kalem ve fikir erbabının tahtında gözümüz yok Onların isminin hizasına ismimizi yazdırmak gibi bir iddiamız da yok. Haddimizi biliyoruz, hamd olsun. Büyük müelliflerin, mütefekkir ve şairlerin binbir çile ve emekle ortaya koydukları saygıdeğer eserler, bizim de tutunduğumuz ve aydınlığında yol almaya çalıştığımız temel metinlerimizdir. Onları ve o muazzam mesailerini öpüp başımıza koyuyor, saygıyla, muhabbetle selamlıyoruz.

Fakat tahdîs-i nimet babından itiraf etmeliyiz ki, Allah Teâlâ’nın bir lütfü ve keremi olarak asla layık olduğumuzu iddia edemeyeceğimiz bir ilgiye ve teveccühe mazhar oluyoruz. İnsanlar söylediklerimize değer atfediyor, kulak veriyor. Ve biliyoruz ki bu da beraberinde büyük bir sorumluluk yüklüyor bize.

Zira hepimiz bize lütfedilen imkânlardan hesaba çekileceğiz. Sesimize kulak vermiş, gönüllerini bize ayarlamış kardeşlerimiz varken sağır dilsiz numarası yapamayız. Bir umuda, bir dirilişe, yeni bir başlangıca vesile olacaksa sözümüzü sakınamayız. Buna hakkımız yok.
İşte bu kitap tamamen bu sorumluluğun şuuruyla vücut buldu. Sözümüz noksan kalabilir, derdimizi bihakkın dile getirememiş olabiliriz ama son kertede muradımız, ağzımızdan çıkanlara değer atfeden insanlara karşı yazı suretinde de vazifemizi dile getirmektir. Çünkü hepimiz bir şekilde imtihan oluyoruz. Söylediklerimiz kadar söylemediklerimizden de, yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz.

İnancımız şudur: Din bir hâl meselesidir. Onunla hallenmeden, onu üzerimizde taşımadan dine hakiki anlamda bir mensubiyetten ya da kâmil manada bir sadakatten söz edemeyiz. Evet; dinin felsefesi var, ilmi var, teorisi var, düşüncesi var ama nihai gaye onun bir hâle, bir hayat tarzı ve pratiğine dönüşmesidir. Hayata dokunmayan, yön vermeyen bir din algısı eksiktir. Kitapların sayfalan arasında kalan, amele dönüşmeyen bir düşüncenin, ne kadar parlak ve süslü cümlelerle ifade edilirse edilsin, hiç kimseye bir faydası yoktur.

Modern zamanların çocukları olarak bizler çok şey yitirdik, birçok değerimiz elimizden kayıp gitti. İşin kötüsü bu kaybın farkında da değiliz. Meşgulüz, yoğunuz, amansız bir koşuşturma içindeyiz. Bununla beraber hayatımızda hep bir şeylerin eksikliğini hissediyoruz. Neyi ıskalıyoruz, ihmal ettiğimiz nedir? Bunu düşünecek vaktimiz de yok maalesef. İki kapak arasına aldığımız bu metnin asıl amacı biraz da büyük şairin, “Neyi kaybettiğini hatırla!” dediğidir; Önce bir eksiğimiz, bir kaybımız olduğunu hatırlamak / hatırlatmak istiyoruz. Sonra da vüsatimizce yitik olanın ne olduğuna işaret etmeyi, onun adını koymayı murat ediyoruz.

Bunu yaparken çok çetrefilli, alımlı, felsefi ve teorik cümlelerin arkasına sığınmadık. Zira amacımız büyük büyük laflar etmek değil, bir başlangıca vesile olabilmektir. Çok değil sadece bir yaraya merhem olabilirsek, bir kalbe dokunabilirsek, bir gönülde umut ve merhamet ışığı yakabilirsek bu bize yeter. Sadece bir kardeşimizin “fabrika ayarı”yla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır. Ki fıtrata dönmek şairin, “Eve dön. şarkıya dön, kalbine dön!” çağrısına da uy-mak manasına gelir.

Kıymetli gönül adamı, değerli büyüğümüz Hayati İnançla, arka fonda hep bu hissiyatı saklı tutarak sohbet ettik. Çünkü sohbetin gücüne ve bereketine inanıyoruz. Zira sohbet bir hâl aktarımıdır. Sohbet gönlün dile gelmesidir. Sohbet kalbin içindekinin bütün yalınlığıyla dışa vurmasıdır. Sohbet ile söz âdeta can bulur, can olur, can verir.

Evet, bir sohbetin, muhabbetin sonucunda ortaya çıkan bu kitabın temel amacı bir yerlerde aksini bulmak, bir gönülden yankılanmaktır. Bir başlangıca vesile olmak, bir umudu diriltmektir. Bütün meselemiz, bir insanın kalbine dokunabilmektir.

Fahr-i Kâinat Resûl-i Zîşan aleyhisselamın, Hazreti Ali Efendimiz e söylediği o büyük söz, bu dağınık cümlelerimizin yegâne gayesi ve heyecanımızın da mazeretidir. Buyurmuştu ki Efendimiz (s.a.v.), “Ali, Allah’ın senin vesilenle bir kişiye hidayet nasip etmesi, senin için dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.”

Umudumuz, belki de kurtuluşumuza sebep olacak o bir kişidir.
Duamız, o bir kişiye ulaşabilmek, dokunabilmektir.
Niyazımız, o bir kişinin yarasına merhem olabilmektir.
Ötesi değil, fazlası da değil: Sadece o bir kişi.
Amin.

Bekir Develi

“İnsanın; yaratılış gayesine uygun, dünyaya uğrama maksadına uygun o şeyi gecikmeden bulması icap ediyor. Ona harcanan mesai ne kadar olsa değer. ”

Bekir Develi: Bismillahirrahmanirrahim. Allah’a hamd, Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.), âlîne ve ashabına salât ve selam olsun. Rabbim, bu kitabı oluşturma adına sarf ettiğimiz zamanın hakkını verenlerden eylesin bizi inşallah. Okuyan kardeşlerimizden, bu kitabı okurken sarf ettikleri zamandan şimdiden helallik isteyelim, Allah razı olsun. Rabbimden bu çabamızı amel-i salih olarak kabul buyurmasını niyaz ederiz. Klasik bit başlangıç olmasın istiyorum: Öncelikle nasılsınız hocam?

Hayati İnanç: Elhamdülillah, şükürler olsun. Allah’ın kulu, Resulünün (s.a.v.) ümmeti, kabahatine kusuruna rağmen hâlen nefes alan, seven sevilen biri olarak yaşıyoruz. Biz şükretmeyeceğiz de kim edecek? İyiyiz yani elhamdülillah, hiç hak etmediğimiz kadar İhsan edildi, merhamete kavuştuk ve hayırlı bir hizmet nasip oluyor. Bu arada da niyetimizi sık sık kontrol ediyoruz; hataya düşmeydim, havaya girmeyelim, kendimizden bilmeyelim diye. Çünkü hava ve kemali kendinden bilen hain olur. Ve affedilme- yen te suç hıyanettir. Bir iyilik ve güzellik varsa bu Allah’tandır. Kusur, noksan bizdendir. Seferle emrolunduk zaferle değil. Cenâb-ı Hak’tan hayırlı muvaffakiyet niyaz ederiz. Tüm arzumuz kısacık ömrümüzde insanlara bir şekikle faydalı olmak, onları iyi insan olma yolunda bir adım daha teşvik edebilmektir.

Hocam, her şeyin hoyratça, hızlıca tüketildiği ve bu arzular beslenmediği zaman hesap sorulduğunuz, üretken olmamakla itham edildiğiniz hakikaten çok acımasız bir tüketim çağının ortasındayız. Evlilikler de böyle tüketiliyor, aşklar da; gerçek anlamda aşksa tabii… Yemeklerin bile isimleri fastfood olmuş yani hızlıca tüketiliyor. Siz bir emek harcıyorsunuz, yıllarınızı veriyorsunuz, bir kitap yazıyorsunuz, onun sonunu getirmeden, hatta kitaba dahi başlamadan, yenisi ne zaman çıkacak diye soruyor insanlar. Tabii bu tüketim kültürünü beslemek için artık 3D filmler çekiliyor, sinemalar doluyor, taşıyor. YouTube’tu, Netflix’ti, iletişim araçlarıydı derken kitap sanki bunların içinde biraz yalnız kaldı…

Mütevazı, garip…

Boynu bükük kaldı. Yani 8D sinemalar var mesela. Filmi izliyorsunuz; rüzgâr adamın kulağının arkasından geçiyor, bunu hissettiriyorlar, yağmur yağıyorsa insanları ıslatıyorlar. Her şeyin böylesine tüketildiği, üretilen işlerle görsel duyulara bu kadar hücum edildiği şu zamanda, kitap bir anlamda garip kaldı ve biz


Merhaba bu sayfayı daha önce ziyaret ettiğin için bu kitabı okumuş olabileceğini düşündük. Dilerseniz yeni kitaplara göz atabilir ya da rastgele bir kitap seçebilirsin. Aşağıdaki kutucuğu kullanarak hızlı bir arama da yapabilirsin.


"

Fabrika Ayarı kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Fabrika Ayarı