Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz’ın Dolmuş dergisinde yazmaya başladığı öykülerden bir bölümünü birleştirerek 1957 yılında Hababam Sınıfı ismi ile kitaplaştırdığı eserinden çıkarak oluşan medya imtiyazlarıdır. Daha sonra, 1970’li yıllarda Ertem Eğilmez tarafından bu roman sinemaya uyarlanmıştır. 2000’li yılların başında ise üç filmden oluşan yeni bir seri olarak uyarlanmıştır. Filmin ilk serisinde Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Feridun Şavlı, Cem Gürdap, Ahmet Arıman, Cengiz Nezir ve Bülent İğdiroğlu gibi isimler yer alıyordu. İlk film Hababam Sınıfı 1 Nisan 1975 tarihinde vizyona girdiğinde izlenme rekorları kırdı ve tam yirmi sekiz hafta vizyonda kaldı. Daha sonra ikinci film Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı vizyona girdi. Otuz hafta vizyonda kalan film serinin en çok hasılat yapan filmi oldu. 1970’li yıllarda sinemanın televizyona karşı verdiği mücadelenin öncüsü oldu.


7 Mayıs 1911, Rıfat Ilgaz’ın doğum günü. 7 Mayıs 2011’de tam 100 yaşında olacak babam. Okurları ona “Koca Çınar” diyor. Kolay değil tam 100 yıldır yaşıyor olmak…

Rıfat Ilgaz, eğitimsiz bir toplumda yaşayan bireylerin şiddet ve baskı kullanarak hedeflerine varmak isteyeceklerini vurgulardı her zaman. Sanata, kültüre ve eğitime önem veren toplumların çağdaş olabileceğine inanırdı. Sanatçı onun için toplumun yol göstericisiydi. Bu yüzden, kendi deyimiyle, “gözü toplumda, kulağı halkta”ydı.

O, benim için bir baba olmaktan öte, bilge bir kişiydi. Bugün bile bu yönünün az bilindiği düşüncesindeyim.

Edebiyatın her türünde ürün vermiş olan Rıfat Ilgaz’ın, 70’e yakın yapıtı var. Şiir, roman, öykü, tiyatro oyunu, çocuk kitapları, anı, makale… Yazarlığının yanı sıra dergici, basın şeref kartı sahibi bir gazeteci ve dizgiciydi de…

Bugüne kadar milyonlarca kitabını okurlara ulaştırdığımız Rıfat Ilgaz’ın 100. doğum yılında, onun tüm yapıtlarını yeniden ele almak ve daha geniş kitlelere ulaştırmak için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ile el ele verdik. Onun sıcaklığını sizlere birlikte taşıyacak ve son sözünü yerine getirmeye devam edeceğiz…


Hababam Sınıfı

Resimleyen: Turhan Selçuk

RIFAT ILGAZ ve HABABAM SINIFI

1911 yılında Cide’de doğan Rıfat Ilgaz, edebiyat kapısını şiirle aralar. İlk şiirlerinin ortaokul yıllarında Kastamonu’daki yerel gazetelerde yayımlanmasıyla birlikte adım yavaş yavaş duyurmaya başlayan Ilgaz, daha sonra Kastamonu Muallim Mektebi’ni bitirerek ilkokul öğretmeni olarak başladığı meslek hayatını, 1938’de Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun olmasıyla Türkçe öğretmeni olarak sürdürür. 1939’da ise İstanbul’a gelerek Karagümrük Ortaokulu’nda göreve başlar. O yıllarda Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık gibi dönemin büyük dergilerinde şiirleri yayımlanır. 1942’de Ömer Faruk Toprak ile Yürüyüş dergisini çıkaran Ilgaz, bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik, Cahit Irgat, A.Kadir ve Nâzım Hikmet gibi bugün edebiyatımızın en büyük adları arasında sayılan şair ve yazarlarla birlikte çalışır. Gün, Cumartesi ve Yığın dergilerinin yazar kadrosunda yer alan Ilgaz’ın o yıllarda Yarenlik ve Sınıf adlı şiir kitapları da çıkar.

Daha sonra Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz ile birlikte, halk tarafından çok sevilen ve benimsenen Markopaşa gazetesini çıkarır.

1952-1960 yılları arasında Tan gazetesinde dizgici, düzeltmen ve röportaj yazan olarak çalışan Rıfat Ilgaz, 23 Şubat 1956’da Dolmuş adlı mizah dergisinin yazı kadrosuna katılır; Hababam Sınıfı’nın doğuşu da o günlere rastlar.

İlhan Selçuk’un yönetimindeki Dolmuş’taki bütün yazarlar, Vites, Dişli ve Kriko gibi takma adlarla yazmaktadır; Ilgaz, kadroya sonradan katıldığı için Stepne (yedek lastik) adını alır. Hababam Sınıfı, Stepne imzasıyla yazı dizisi olarak başlar. Çok beğenilmesi üzerine, dizi sürdürülür. Bir süre sonra ise, dizide çıkan yazılar bir kitapta toplanır. İlk olarak Mayıs 1957’de kitaplaştırılan Hababam Sınıfı’nın kapağında yazar adı olarak Stepne yer alır; ta ki aynı yılın Haziran ayına kadar… 6 Haziran 1957’de Dolmuş’ta yayımlanan “Hababam Sınıfı’nın Muharriri” başlıklı yazıda, dizinin ve kitabın yazarının Rıfat Ilgaz olduğu açıklanır. 11 Temmuz 1957’de ise, derginin 79. sayısında Hababam Sınıfı dizisinin bittiği duyurulur. “Not” olarak şöyle denir:

“Mekteplerin tatile girmesi münasebetiyle Hababam Sınıfı dağılmış bulunuyor. Rıfat Ilgaz’ın büyük alaka gören bu eserinin birinci kısmı, kitap halinde yayınlanmıştır. İkinci kitap hazırlanmaktadır. Yakında ‘Dolmuş Mizah Yayınları’ serisinden neşredileceğini okuyucularımıza müjdeleriz.”

1959’da Hababam Sınıfı öykülerinin bir bölümünü de Tan Basımevi’nden Haluk Yetiş basar. Artık ünü kendi adını aşan kitaba ileride sahip çıkabilmek için kendi adını koyduran Rıfat Ilgaz’a gelen ilk eleştirilerden biri Dağıtıcı Faruk’a aittir:

“Nerde Stepne, nerde Rıfat Ilgaz?.. Bırak dostum sen bu işleri!”

“…”

“Rusçan fena değil; doğrusu ilk kitabı çok güzel çevirmişsin!”

“Ben mi çevirmişim? Hangi yazardan?”

“Hangi yazardan olacak! Stepne’den… Baktın birincisi iyi gitti, ikinciyi de sen yetiştirdin geriden!”

Hababam Sınıfı serisinin devamı oları kitaplardan; 1972’de “Hababam Sınıfı Baskında” ve “Hababam Sınıfı Uyanıyor”, 1975’te “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı”, en son da 1987’de “Hababam Sınıfı İcraatın İçinde” yayımlanır.

1966’da Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu’nca Beyoğlu Küçük Sahne’de ilk kez sahneye konan Hababam Sınıfı’nda o günlerin genç oyuncularından Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ercan Yazgan, Ahmet Gülhan ve Suzan Ustan ile birlikte Ali Yalaz, Ulvi Uraz ve Zihni Küçümen de oyuncu kadrosunda yer alırlar.

1974’te ise ilk filmi çekilen Hababam Sınıfı’nın o güne dek görülmemiş bir gişe başarı göstermesi üzerine altı filmi daha yapılır.

Edebiyatımızın Koca Çınar’ı Rıfat İlgaz’ın adının bugünlere dek gelmesinde kuşkusuz Hababam Sınıfı’nın yeri büyüktür. Onu hepimiz Hababam Sınıfı’nın yazarı olarak bildik; ancak Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi ustaların övgüyle söz ettiği şiir kitapları, 1991’de aynı adlı filmi yapıları Karartma Geceleri, Madaralı Roman Ödülü ile Orhan Kemal Roman Armağanı alan Yıldız Karayel, kendi yaşam öyküsünü anlattığı Sarı Yazma gibi romanlarıyla, bugün usta mizahçılar arasında adının ilk sıralarda olmasını sağlayan mizah kitaplarıyla ve çocuk romanlarıyla milyonlarca okura ulaşan altmışı aşkın yayımlanmış yapıtı oları İlgaz’ın artık Türk edebiyatının klasik yazarları arasına girdiğini belirtmek gerekir.

Rıfat İlgaz, 7 Temmuz 1993’te aramızdan ayrıldı.

1991’de kaleme aldığı son şiirinde şöyle seslenmişti:

Elim birine değsin
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım

EŞEK DEĞİL İNEK

Kel Mahmut Hababam yırtınıyordu:

Sınıfı’nın kapısına dikilmiş

“Hangi eşek, bu başımda tepinen!”

Ses yok.

“Söyle Recep, kimdi bu herif?”

Müdür yardımcısı Kel Mahmut’un odası, Hababam Sınıfı’nın tam altındaydı. Biri hızlıca yürüdü mü hemen yukarı çıkar, ağzına geleni söylerdi. Sınıf Mümessili Palamut Recep, bir taktik inceliği göstermek zorundaydı:

“Şaban’dı efendim!”

Biliyordu ki İnek Şaban, az sonra nasıl olsa Tulum Hayri’yi ele verecekti. Şaban ayağa kalktı:

“Durun” dedi, “Anlatayım!”

Kel Mahmut’un, Şaban’ı kolladığını hep bilirdik. Biraz yumuşayarak:

“Ne oldu gene?” dedi.

“Efendim, Hayri şey yaptı!”

“Ne yaptı?”

“Şey yaptı efendim.”

“Söyle ne yaptı. İnek mi dedi?”

“Hayır efendim, demedi ama. Tarih kitabımın içine.”

“Söyle, çabuk. İnek mi yazdı?”

“Ot koydu efendim!”

Kel Mahmut’la birlikte, yattık yerlere gülmekten. Müdür yardımcısı:

“Gözünle gördün mü?” diye sordu.

“Başka kim koyacak efendim. Bir de açtım ki. Fransa Büyük İhtilâli’ne çalışacaktım.”

İnekliğine bakmadan bir de yağcılık yapıyordu. Kel Mahmut tarihe gelirdi bize.

İşi kapatmak için:

“Sonra. Sen de kalktın vurdun değil mi?” dedi.

Kalktım ama vurmadım.

“Demek başımda tepinen eşek sendin!”

“Hayır efendim!”

“Peki, demin kalkan bendim demedin mi?”

• • •

“Söylesene!”

“Ben eşek değilim!”

“Nesin sen, hayvan herif?”

Kalem Şakir, Refüze Ekrem’in kulağına:

“Bilmeyecek ne var, inek!” diye fısıldadı. Ama Kel Mahmut’tan başka herkes duymuştu. O da kopan kahkahadan verilen yanıtı çoktan bulup çıkarmıştı. İpin ucunu kaçırmamak için:

“Heyyy!” dedi. “Yarın yazılı yapacağım! Siz gelin bakalım, ikiniz!”

İki etüt sınıfta çıt çıkmadı. Harıl harıl kopya hazırladık.

TORBA CEZASI

Öğle paydosunda C Şubesi’yle hoşafına maç yapmış, yenilmiştik. Böyle zamanlarda suçu Tulum Hayri’ye yıkmak gelenekleşmişti. Voleybol takımını yapan oydu çünkü. Kalem Şakir’i boyunun uzunluğuna aldanarak takıma almıştı. Üstelik bütün pasları ağa takmış, Hababam Sınıfı’nın, C Şubesi gibi aşağılık bir takıma yenilmesine önayak olmuştu. Şu halde Tulum Hayri, torba cezasını haketmişti. Biri gitti, yatakhaneden büyük çamaşır torbalarından birini getirdi. Hayta’ya teslim etti. Hayta İsmail, ne yapar yapar başından geçirir, yoğurt torbası gibi de ipini çekerdi.

Refüze Ekrem gözcülük için merdiven başına dikildi. Hayri, musluk önünde, ders saatine kadar saçını başını yıkayarak oyalanıyordu. Birinci zil çaldı. Öbür sınıflar nedense bugün çok gürültü ediyorlardı. Tulum’dan gayri bütün sınıf yerlerimize geçmiştik. Hayta, elinde torba, kapının

arkasında Refüze’nin işaretini bekliyordu. Sınıfta çıt çıkmıyordu.

“Hazır ol, geliyor!” dedi.

Bir ayak sesi merdivenden çıktı, Gayet düzgün adımlarla karşı sınıfa geçti. Sonra bizim sınıfın kapısını açarak içeri girdi. Girmesiyle Hayta’nın torbayı başına geçirmesi bir oldu.

Hayta yaptığı büyük yanlışlığın farkına, ancak torbayı geçirdikten sonra varmıştı. Bu baş, Kel Mahmut’tan başka, kimin olabilirdi? Pırıl pırıl bir baştı bu! Kel Mahmut, geçirilen torbayı tuttuğu gibi fırlattı:

“Kim bu eşek?” dedi.

Hayta soğukkanlılıkla:

“Benim efendim!”

“Söyle,” dedi. “Kimin kafasına geçirecektin bu torbayı?”

“Hayri’nin!”

“Sebep?”

“Voleybolde yenildik, iki karavana hoşafına…”

Artık gülebilirdik.

Olandan bitenden habersiz Hayri, gelmiş, kapıda dikiliyordu. Kel Mahmut en yumuşak bir sesle:

“Vaktinde gelsen olmaz mı?” dedi.

Ne azar, ne tokat. Bastı gitti.

GÜNLÜK EMİR

Kel Mahmut’un odasında yoklama defterinden “geldikleri “gelmedikleri topluyordum. Bir öğrenci için bu odaya girmek büyük imtiyazlardandı. Ben elimden geldiği kadar bu imtiyazı uzun sürdürmeye çaba gösterenlerdendim.

Bir ara tek parmakla başının en parlak noktasını kaşıyarak:

“Makinayı hazırla!” dedi, “Bırak, şu pösteki saymayı da!”

Önümde ki “4 A”nın defterini kapattım.

“Tam on tane kâğıt tak makineye!”

“En alttakiler silik çıkar!” diyecek oldum.

“İş acele! Sınıflara birer emir asmalıyız. Gitmeden imzalatmalıyım Müdür’e… Cıvıttılar bugünlerde… Çivisi çıktı mektebin!”

Ben on kâğıdın arasına dokuz kopya kâğıdını yerleştirip makineye taktım.

“Sıkı vur harflere!” dedi.

Bir kolordu komutanı, karargâh yazıcısına taarruz emri yazdırır gibi:

“Yaz!” dedi. “Öğrencilerin dikkat nazarına!”

İçimden heceleri tekrarlıyarak tuşlara vurmaya başladım…

“Öğ… re. n… c… i. l… rin…”

“e”yi atlamıştım. Silip bir tanesini düzeltebilirdim. On tane kâğıdı da teker teker silmek gerekirdi.

Yazdın mı?” dedi.

“Tamam efendim, yazdım!”

“Aferin!”

Aferini de çok boldu.

“Yaz! Etütlerde… yemekhanede… yatakhanede…”

Bir sigara yaktı. Zile basıp kapının önündeki hademeyi çağırdı.

“Müdür Bey çıktı mı?” dedi.

“Hayır efendim, odasında.”

“Ne iş yapıyor?”

“Gazete okuyor!”

“Peki, çık!”

Bizim günlük emir Müdür’e imzaya yetişmeliydi:

“Çabuk yaz!” dedi. “Koridorlarda ve bahçede.” durdu.

“Hayır! bahçe kalsın!”

Tam bu sırada Hababam Sınıfı’nda kıyamet kopmuştu. Ayak sesleri, koşuşmalar başlamıştı. Başını tavana kaldırarak “Eşekler!” diye söylendi. Kalktı kapının arkasındaki harita sopasını alarak tavana üç kısa, üç uzun taklattı. Bu; “Çok önemli işlerim var, karışmam ha!” demekti.

Gürültü yavaşladı, sonra kesildi. Ben içimden “İnek Şaban’a kolonya oyunu başlıyor!” dedim. Hazırlığı sabahtan yapılmıştı. Oyunu kaçırırsam çok yazık olacaktı.

Kel Mahmut, Müdür’e yetişmek için hızlanmış, habire söylüyordu. Ben de kolonya oyununu kaçırmamak için harf yanlışlarına aldırış etmeden yazıp gidiyordum. Hızlandıkça tuşlara yavaş vurduğumu gören Kel Mahmut:

“Vur, hızlı vur, çıkmazsa karışmam!” diyordu. Dokuzuncu maddeyi de yazınca.

“Nokta!” dedi, “Altına… Müdür, de bırak!”

O, tekrar zile bastı, gelen hademeye:

“Müdür Bey.” diye başlayınca, hademe anladı:

“Çıkıyor efendim!” diye cevabı yapıştırdı. Kel Mahmut pür telâş odadan fırladı. Kapıda yakalamış olacaktı ki:

“Bir dakika!” diye seslendi. Aynı hızla dönerek yazı makinesinin silindirini çevirdi, çıkardığı kâğıtların aralarından kopya kâğıtlarını hızla çekti. Birden okul dışı bir küfür salladı:

“Vay anasını!” dedi. “Ters! Biri değil dokuzu da ters!”

Yazı, bütün kâğıtların arkasına çıkmıştı. Kaşlarını devirmiş bana bakıyor, ne yapacağını düşünüyordu. Birden kararını verdi: “Defol!” dedi. “Gözüm görmesin!”

Ben gözüne görünmemeye çoktan razıydım.

Odadan çıkarken, Müdür içeri giriyordu.

"

Hababam Sınıfı kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?