Bir tablo hayal edin.
Sanat eseri.
Miras. Size ait.
Tuvali, Türkiye coğrafyası.
Boyası, şehit kanı, alın teri.

Her sabah uyanıyorsunuz.
Gururla seyrediyorsunuz.

Ama, birileri her sabah sizden önce
uyanıp o tablonun başına geçiyor
ve orasına burasına minik minik fırça
darbeleri atıyor.

Her sabah bir minik fırça darbesi.
Usta işi.
Küçük küçük değişiyor tablo.
Aniden değil.
Milim milim.
Alıştıra alıştıra.
Yedire yedire.

Aradan yıllar geçiyor.
Tablo, o tablo olmaktan çıkmış!
Komple değişmiş.
Dedim ya, kanıksamışsınız.
Bakıyorsunuz bakıyorsunuz…
Tablo, hâlâ aynı tablo

Peki ne yapılabilir?
Fark, nasıl fark edilebilir?
Orijinal’in aslında ne kadar değiştiği…
Ne hale getirildiği…
İlk bakışta nasıl anlaşılabilir?

Tek çare var. Kıyas.
Tablonun ilk haliyle…
Son halini yan yana koymalı.
Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda

En baştan söyleyeyim.

Önsöz’ü var.

Son söz’ü daha söylenmedi.

Başı olan, sonu henüz olmayan bir kitaptır bu.

*

AKP iktidarının şeceresidir.

Gazete manşetlerinden kronolojisidir.

11 yılın arşiv özeti…

Haber hafızası’dır.

*

Hangi adımlar, hangi sırayla atıldı?

Hangi sansasyon, hangi basit olayın artçısıydı?

Hangi sebep, hangi sonucun işaret fişeğiydi?

Hangi niyet, hangi amacın maskesiydi?

Bir bakışta görebilmeniz için hazırladım.

Huninin ağzına yaklaştıkça hızlanan girdap misali, memleketin döne döne nasıl sürüklendiğini… Tesadüfler silsilesinde aslında hiç tesadüf bulunmadığım… Birbiriyle alakasızmış gibi peş peşe yaşananların, meğer aynı tespihin taneleri olduğunu… Tarih sırasıyla, tarihe not düşmek için derledim.

*

Niye derseniz…

*

Yarın öbür gün…

Utanılacak dönemdir.

Unutturulmak istenecektir.

*

Hatırlansın diye yazdım.

Unutulmasın.

Çıraklık Dönemi

2002

AKP yerine “Ak Parti” • Hilton’da şükür namazı • Siirt seçimi iptal • Hablemitoğlu suikastı

3 Kasım 2002.

Sandıklar açıldı.

Ampul çıktı.

AKP iktidarı başlamıştı.

Muhalefette CHP vardı.

Teee 1946’dan sonra ilk defa mecliste sadece iki parti temsil ediliyordu, gerisi yüzde 10 barajının altında kalmıştı. Recep Tayyip Erdoğan seçime katılamamıştı. “Halkı ırk, din, dil farkı gözeterek, kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan hüküm giymişti; siyasi yasaklıydı. Abdullah Gül Başbakan oldu.

Güya biri yasaklı, biri Başbakan’dı ama…

Davul kimin omzunda tokmak kimin elinde, belliydi.

İlk resmi davet Beyaz Saray’dan gelmiş, Başbakan Gül değil, henüz milletvekili bile olmayan Erdoğan çağırılmıştı. O günlerde AKP’liler dahil, herkes “AKP” derken, gazetelerimize manşet olan davet mektubunda “AKP” yerine “Ak Parti” yazıyordu. Kimse farkında değildi. AKP’ye Ak diyen ilk kişi, ABD Başkanı’ydı.

Reuters ajansı, bu ziyareti şu cümlelerle haber yaptı:

“Geçen sene Washington’da konuşacak adam bulamayan Tayyip Erdoğan, film yıldızlan gibi limuzinlerle karşılandı.”

Eee, bu işler böyleydi. Moda AKP’ydi.

İlk tesettür defilesini, Yıldırım Mayruk yaptı.

İş dünyası “tek parti iktidarı”ndan pek mutluydu. Sakıp Sabancı

“İkinci Özal trenine biniyoruz” diyerek, sadece cebini düşünen patronların duygularını dile getirirken… AKP milletvekilleri Ankara Hilton’da iftar açıp, lobide topluca şükür namazı kılıyordu.

Manşetler Güllük Gülistanlıktı.

Gel gör ki, Başbakan’ın eşi Hayrünnisa Hanım, eşinin yöneteceği ülkeyle mahkemelikti. Eşi muhalefetteyken, türbanla okula giremediği için Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi’ne dava açmış, Türkiye’yi şikâyet etmişti. “Peki, n’oolacak şimdi?” diye sordular. “Nefsim için bir şey yapmam, insanlığı düşünürüm; davayı geri çekersem makam mevki için geri çekti demezler mi?” dedi. Oysa pek yakında “insanlığı düşünürüm” filan demeyecek, bir başka makam mevki için davasından vazgeçecekti.

Şak…

Yüksek Seçim Kurulu, Siirt seçimini iptal etti.

Interpol tarafından aranırken bağımsız aday olmasına ve milletvekili seçilmesine ses çıkarılmayan Jet Fadıl, apar topar tutuklandı. Meclise girdim diye sevinirken, hapse girdi. Jet’in tasfiye edildiği gece, jet hızıyla yasa çıkarıldı, Erdoğan’ın yasağı kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etti ama nafile… Erdoğan’ın yakında “cibilliyetsiz” diyeceği CHP’nin tam desteğiyle aynen iade edildi, onaylandı. Siirt seçimi, Siirt konuşmasından sonra hapse atılan Erdoğan’ın başbakan olabilmesi için tekrar edilecekti. Minareli şürden yasaklayan hukuk, kılıfına uydurulmuştu.

Bülent Arınç, TBMM Başkanı oldu, Cumhurbaşkanı’nı yurtdışı gezisine uğurlamaya eşiyle birlikte geldi, böylece türban ilk defa devlet protokolüne soktu. Kadınlarımızın kılığı kıyafeti tartışılırken, saçının teline bile tahammül edilmezken, kaderin cilvesi sanırım, Türk kızı Azra Akın dünya güzeli oldu.

AKP’li bakanların katıldığı ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, bakanlarla birlikte, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün de oruçlu olduğu açıklanırken… İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK’dan atılmış eski subay AKP milletvekili, rövanş gibi, Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanı seçiliyordu.

PKK terörü neredeyse sıfıra inmişti.

Sene boyunca sadece iki şehit verilmişti.

1987’den beri uygulanan olağanüstü hal kaldırıldı.

Derken… Türkiye suikastla sarsıldı.

Alman vakıflarının örtülü faaliyetleri ve siyanürlü altın kitaplarıyla tanınan Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Necip Hablemitoğlu, evinin önünde başına kurşun sıkılarak öldürüldü. Fethullah Gülen cemaatinin istihbarat dünyasındaki örgütlenmesiyle ilgili kitap hazırlığındaydı. Tetikçi kayıptı. AKP döneminin ilk karanlık olayıydı. Başbakan Gül “Bu cinayeti aydınlatmak devletin namus borcudur” dedi. Başbakanlık’tan Çankaya’ya, devletin başına çıkacaktı ama namus borcundan ses seda çıkmayacaktı.

2003

1 Mart tezkeresi geçmedi • Kafamıza çuval geçti • Taliban’ın dizinin dibinden başbakanlık makamına • Türbanlı Diana • Kayserili George Clooney • Haysiyetli beygir Cihan • Babalar gibi satış • Uzan operasyonu • El Kaide İstanbul’da vurdu

Yeni seneye faciayla girdik.

THY’nin “Konya” isimli RJ-100 tipi uçağı Diyarbakır’a iniş sırasında düştü, 75 kişi hayatını kaybetti. AKP henüz iktidarda yeniydi ama taktiği eski taktikti. Baktılar, pilot ölmüş. “Pilot hatası” deyip, kapattılar.

Halbuki bu RJ’ler uçan tabuttu.

Kazayı rahmetli pilota yıkmışlardı ama…

THY bunlardan kurtulduğunda deve bile kesecekti.

“Konya” isimli uçağın üstüne bir bardak soğuk su içilirken…

Yeşil sermaye tabir edilen Endüstri Holding’in koordinatörü, “Konya” isimli şehrimizde basın toplantısı düzenliyor, gurbetçilerden toplanan 300 milyon mark’tan geriye anca 50 milyon mark kaldığını belirterek “Ortaklarımız paranın üstüne bir bardak soğuk su içsin” diyordu.

Gelişmiş ülkelerde bir ömürde bile yaşanmayanlar, Türkiye’de bir haftada yaşanır hale gelmişti. Gündemin değişme hızı, sersemleticiydi. Peş peşe okuyup göreceksiniz ki, yokuş aşağı koşar gibiydi.

Mesela, inanmakta güçlük çekebilirsiniz ama AKP’yle ilk ters düşen kişi, AKP’nin pek yakında yere göğe sığdıramayacağı Hilmi Özkök’tü. Gazetecilere orduevinde kokteyl verdi, Başbakan’a verdi veriştirdi, “Yüksek Askeri Şûra kararlarına şerh konulması, irticaya bulaşanlara cesaret verdi” dedi.

Peki, ne demek istemişti?

Ertesi günkü manşetlerde izah edildi.

TSK’dan atılmasın diye şerh konulan bir astsubay, tarikat şeyhiydi, üsteğmen müridi vardı; subay astsubaydan emir alıyordu. Bir başka subay, namaz saatine denk geliyor diye, nöbete çıkmamıştı. İsrail’e gönderilen bir muhribin subayı ise “Ben Müslüman’ım, İsrail Müslümanlara eziyet ediyor” diyerek, gemiye binmeyi, İsrail’e gitmeyi reddetmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ufak ufak ne hale getirilmeye çalışıldığı, ilk defa bu kadar açık şekilde basma yarısımıştı.

Aynı gün, Genelkurmay tarafından TBMM Dışişleri Komisyonu’na brifing verildi. Çünkü AKP iktidar olur olmaz, KKTC’nin kepenklerinin kapatılması anlamına gelen Annan Planı peydah olmuştu. Aniden “Denktaş defol” mitingleri başlamış, Denktaş da “Ankara bu planı kabul etmem için baskı yapmaya devam ederse, istifa ederim” resti çekmişti. Brifingi veren Tümamiral Kadir Sağdıç “1974’te Barış Harekâtı’na genç bir subay olarak katılmıştım, şimdi gelinen nokta çok üzücü” derken, gözyaşlarını tutamamış, ağlamıştı.

Tarikat şeyhi astsubaya, hükümet eliyle sahip çıkılırken…

Bu yurtsever tümamiral, tutuklanacaktı.

Dedim ya, her şey çok hızlı gelişiyordu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, seçimden 10 gün önce açtığı davanın esası hakkındaki görüşünü henüz Ocak ayı bitmeden Anayasa Mahkemesi’ne sunmuş, “Siyasi Partiler Yasası’na uymayan, hukukun arkasına dolanan AKP’yi kapatın, Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlık yetkisi kullanmasını önleyin” demişti.

Gel gör ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tek sütunda kalmış, dansöz Asena sürmanşete çıkarılmıştı. İbo Şov’a giderken silahlı saldırıya uğramış, bacağından vurulmuştu; memleket için daha önemli haber yoktu!

Herkes Asena’nın bacaklarına bakarken, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, memleketin kalkınma planını açıkladı: Bütün limanlar satılacak, Tüpraş, Petkim satılacak, madenler, Telekom, Tekel satılacak, bankalar, fabrikalar, köprüler, otoyollar satılacaktı.

Dünya ekonomi tarihinde…

Üreterek değil satarak kalkınacağına inanan ilk millettik.

Hadi buna inandık diyelim…

Biri çıkıp, “Bu Abdüllatif Şener AKP’den istifa edecek, yol arkadaşlarını yolsuzlukla suçlayacak, hatta rakip parti kuracak” deseydi, herhalde Abdüllatif Şener bile inanmazdı.

Kalkınmamız için “vergi barışı” adı altında yasa çıkarıldı. Kalkınmamızdan ilk faydalanan kişi, Maliye Bakanı oldu.

Kemal Unakıtan yargılandığı davadan yırttı.

Bilahare, haksız malvarlığı davasından yargılanan Tayyip Erdoğan’ın beraatine karar verildi. Hazine avukatı itiraz bile etmedi ki kalkınalım!

Kurban Bayramı başladı.

Etin kilosu sekiz milyon lira…

Bugünkü parayla sekiz liraydı.

"

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda (2013)

Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda

Araştırma
Yazar: Yılmaz Özdil  
İlk Basım: 2013
Yayınevi: Kırmızı Kedi