I. Bölüm

Elleri ceplerinde yürüyordu. Rüzgar, gömleğini savuruyordu. Umarsızca yerdeki taşlara vurarak ilerliyordu. Dünyayı tutan eli ve omzu düşünüyordu. Gerçekten böyle biri varsa yüzyıllardır hiç kıpırdamadan öylece duruyor olmalıydı. Peki, kim neden tutar ki koca dünya yükünü? Ceza değil midir bu? Güçlü biri pekâlâ onu omuzlarından atabilirdi. Onca yükün altında ezilir insan. Belli ki sorumluluk sahibi biri… “Kimse beni, bu görevin en güçlü olana verildiğine ikna edemez. Ah baba, beni bu sorularla bırakıp gittin. Keşke adımın anlamını sormasaydım. Şimdi dönünce bana derslerimi soracaksın. Ben de dersleri düşünecek hal mi kaldı? Yok, matematikmiş, fizikmiş, oy… Hadi çözsün benim bu sorunumu. Dünyanın yükünü nasıl atabilirim üstümden? Matematiğin var mıdır buna cevabı? Yoktur eminim de benim düşük matematik notuma bir cevap bulmam gerek. Babam dönüyor artık. Bir aydır İngiltere’de. Bir yandan da çok özledim. Gelsin artık.” diye içlenirken Hayalperest Dükkan’ın kapısının önünde durdu. Gülümsedi: “Keşke okula da ayaklarım böyle götürse beni” dedi. Annesi marketten bir şeyler istemişti ama biraz burada vakit geçirmenin kimseye zararı olmazdı. Hayalperesttin içine girdi. Dükkanın öbür ucunda olan Akın’a seslendi:

— Merhaba, Akın abi!

Akın, Atlas’ı görünce:

— Ooo Atlas, yeğenim, nerelerdesin? Özledim yahu!

Koşar adım gelerek Atlas’ı kucakladı. Akın, Atlas’ı öz yeğenlerinden ayrı tutmazdı. Hayalpereste gelmesine çok mutlu olur, sohbetlerinden pek hoşlanırdı.

— Gel otur, bak sana neler ayırdım. Tam senin hoşlanacağın hikayelerden geldi. Karikatürlere de bayılacaksın. Seninkileri ne zaman göndereceğiz yeğenim?

Atlas, dergileri alıp incelemeye başladı. Çok canlı ve sade resimler, kısa yazılar… Akın konuşmaya devam ediyordu.

— Annenin haberi var değil mi? Merak etmesin.

Atlas ‘evet’ der gibi başıyla onayladı.

— Peki, baban ne zaman geliyor? Epey oldu görmedim onu!

Atlas birden başını kaldırdı, ayağa kalktı. Kısa bir süreliğine babasının geleceğini unutmuştu.

— Babam bu akşam geliyor. Annem marketten bir şeyler getirmemi istemişti. Hemen gitmem gerekir.

Dergileri tezgaha bırakıp çıkışa yöneldi.

— Al götür bunları Atlas. Beğendiklerinin parasını sonra verirsin. Beğenmediklerini getir. Belki başkası beğenir.

— Teşekkür ederim Akın abi. En kısa zamanda tekrar gelirim.

Atlas telaşla dergileri kucağına yerleştirip sımsıkı tutarak Hayalperest’ten çıktı. Akın abi hala arkasından konuşuyordu:

— Atlas, ne bu acele? Dikkat et arabalara!

Akın, el salladı arkadan ama Atlas görmedi. Evde hiçbir şey aksamamalıydı. Annesi de pek titizleniyordu. Annesinin de istediklerini alıp evin yolunu tuttu. “Acele ettiğim de iyi oldu. Hava iyice karardı, yağmur atıştırmaya başladı.” dedi içinden.

II. Bölüm

Yağmur yağıyordu. Damlalar tek tek pencere camına vurdukça parmağını onların akışına göre hareket ettiriyordu. Sonra yüzünü cama dayadı. Sanki yüzüne dokunuyordu yağmur. Burnu yamulmuş, nefesi camda buhar oluşturmuştu. Sıcaklığı hissedince geri çekildi. Yüzünün bıraktığı iz hiçbir şeye benzemiyordu. Gülümsedi. Eliyle bir çırpıda bozdu. Dışarıyı daha net görebiliyordu. Kaldırıma dikilmiş ağaçlar, yağmuru selamlamak için bir sağa bir sola savruluyordu. Yağmurla yıkanmak hoşlarına gidiyordu belli ki! Bu eğlence pek yerindeydi.

Kara bulutların arasından şimşek her şeyi bir anlığına aydınlatıyor, şimşeğin sesi dağlarda yankılanıyordu. Doğayı izlemek çok heyecanlıydı. Dışarda olup ıslanmak ne güzel olurdu. Islanmak… İliklerine kadar… Gözlerini kapatıp düşledi. Islandığını hissetti. Bu O’nu gülümsetmeye yetti.

Bu küçücük odada ne düşler kurmamıştı ki! Peki, bu düşleri kim bozardı?

“tık tık…” yine kapı sesi.

Annesi Nermin, babasının geldiğini haber ederdi genelde. Masasının başına geçip ders çalışmasını isterdi. Nermin, “Atlas canım oğlum, baban geldiğinde seni çalışıyor görürse çok mutlu olur. Babanı mutlu etmek istemez misin?” diyerek onu yaptığı işten alıkoyarak zorla masanın başına oturturdu. Atlas, elbette babasını üzmek istemezdi. Her seferinde yaptığı işin, okuduğu kitabın ya da çizdiği resimlerin yarım kalmasından rahatsız olarak masanın başına geçer, ders kitaplarını açardı.

Babasının geleceği o yağmurlu akşamda babasını karşılamak, boynuna atlayıp sarılmak istiyordu. Çalışma masasının başına geçmişti ki dış kapının açılma sesi duyuldu. Annesi Nermin hemen kapıya koştu. Atlas dayanamayıp koridora çıktı. Babasının gelişini izliyordu. Babası montunu çıkarırken annesi heyecanla konuşuyordu:

— Hoş geldin canım. Özledik seni. Bugün temizlik yaptım. Yemek hazırladım. Hepsi senin için… Elbette Atlas’a da iyi baktım.

Babasının gözleri Atlas’ı aradı. Odasının kapısında heyecandan kıpır kıpır oğlunu gördü. Ayrı geçen uzun bir aradan sonra özlemişlerdi birbirlerini. Atlas, babasına sarıldı. Babası onu kucağına aldı, çalışma odasına geçtiler.

— Atlas, nasılsın oğlum?

— İyiyim babacığım.

— Neler yaptın bakalım?

— Ödevlerimi yapıyordum şimdi.

— Aferin yavrum, seninle gurur duyuyorum. Harika bir üniversitede okuyacağını biliyorum. Böyle sıkı çalışmaya devam et.

Yanaklarına öpücük kondurup başını okşadı. Sonra babası, annesine dönüp:

— Ah ne çok işle uğraşıyorsun, bir de Atlas’la ilgileniyorsun. Benim bu işlerim yüzünden bütün iş sana kaldı. Teşekkürler Nermin’im.

Annesinin gözleri sevinç saçıyordu. Atlas, onlar odadan çıktıktan sonra boynunu büktü; utanmıştı biraz. Derin düşünceye daldı.

Benim üniversiteye gitmeme daha yedi sene var. Daha önümde lise var. Of! Ne kadar çok! Komşumuz bir kere: “Zaman gençken çabuk geçiyor.” demişti. Bu zaman benim için ne zaman hızlanacak. O an şimşek çakmaya, göğü yırtmaya başladı.

Atlas yine pencerenin yanına koştu. “Ah Demether, bu kadar ağlama!” dedi. “Yeraltı tanrısı Hades, kızını alıkoyduğu için acın yeryüzünü parçalıyor. Gözyaşlarından belli, çok özlüyorsun onu! Yağmurun şiddeti arttıkça umudunu yitirdiğini düşünüyorum.”

Atlas’ın babası Yüksel bey, arkeologdu. Atlas’a küçüklüğünden beri Eski Yunan, Roma, Hint hatta Çingene mitolojilerinden öyküler anlatırdı. Eski Yunan mitlerinde bereket tanrıçası olan Demether’in öyküsü Atlas’ı çok etkilemişti.

Demether toprağı ekinler için hazırlar, onlar için gerektiğinde yağmur yağdırır, gerektiğinde güneşi sunardı. Ülkede onun sayesinde hiç kıtlık olmazdı. Söylenceye göre bir gün yeraltı tanrısı Hades, Demether’ in kızını buğday tarlasında görmüş ve O’na aşık olmuştu. Hades, aşkından ayrı kalmaya dayanamamış ve kimseye söylemeden Demether’in kızını evine, yani yeraltına kaçırmıştı. Demether kızını hiçbir yerde bulamayınca çıldırmış, diğer tanrılardan yardım istemişti. Ne var ki kimse yerini söylememiş… Demether öfkesinden fırtınalar koparmış, yağmurlar, boranlarla yeryüzünü harap etmişti. Ekinler perişan olmuş, hiçbir ürün yetişmemişti. Canlılar aç kalmış, kıtlık yıl boyu sürmüştü. Buna dayanamayan tanrılar Demether’e kızının yerini söylemek zorunda kalmışlar. Ne var ki Hades, sevdiği kızı vermek istemez ama tüm tanrıları da karşısına almak istemez. Bu yüzden bir anlaşmaya varırlar. Demether’in kızı yılın üç ayı yeraltında Hades’le, diğer ayları ise yeryüzünde annesiyle kalacaktır. Demether, kızından ayrı olduğu zamanlar öfkesini tutamaz, fırtına boranla kışa çevirir yeryüzünü…

Atlas göğe bakarak: “Bu kadar üzülme Demether, belki kızın gittiği yerde mutlu.” diye fısıldadı. Ardından bir an kendini ailesinden ayrı düşledi. Bu düşe dayanamayıp hemen dikkatini başka şeylere yöneltti.

Nermin odanın kapısını sertçe açıp:

— Atlas, sana sesleniyorum. Neden cevap vermiyorsun?

Atlas irkildi. Annesini duymamış olduğuna pişmandı. Hemen pencerenin perdesini kapatıp annesine seslendi:

— Efendim, anneciğim.

Nermin:

— Hadi oğlum, yemek yiyoruz. Ellerini yıka. Babanı bekletmeyelim sofrada. Kaç hafta sonra tekrar birlikte yemek yiyeceğiz. Hadi!

Atlas, söylenenleri yapmak için odadan çıktı.

III. bölüm

Yüksel bey akademik anlamda hırslı, çalışkan ve çok titiz bir öğretim görevlisiydi. Yıl içinde gerçekleşen arkeolojik kazılara üniversiteden görevli olarak gitmek zorundaydı. Ankara’da bir devlet üniversitesinde öğretim görevlisiyken Ege Bölgesi’ndeki kazılara katıldığı için eşini sürekli yalnız bırakıyordu. Nermin bu durumdan hiç memnun değildi. Bu ayrılık yüzünden tartıştıkları da oluyordu. Atlas dünyaya geldikten sonra Nermin için işler daha da zorlaşmıştı. Yüksel bey, görev yerinin Ege’de bir devlet üniversitesine yapılması için uğraştı. En azından hafta sonları ve gerektiğinde eve kısa sürede gidebilmeyi düşündü.

Manisa’daki devlet üniversitesine ataması altı ay önce yapılmıştı. Artık evden aylarca uzak kalmak yoktu. Altı aydır Atlas ve annesi Nermin, Manisa’ya alışmaya çalışıyorlardı. Anne ve babasının en büyük endişesi Atlas’ın okula alışamaması, notlarının düşmesiydi. Notları pek de yüksek sayılmazdı ya! Annesi, Atlas’ın üstüne çok düşüyor; bütün ödevlerine yardım ediyordu. Başarılı bir çocuk olması için inanılmaz titizleniyordu. Yüksel bey de eşine bu konuda güveniyordu. Güvenmek de zorundaydı çünkü yılın nerdeyse yarısını il dışında geçiriyordu. Her şeyin yolunda olduğunu düşünüyor, Atlas’ın üstüne pek de gitmiyordu.

Nermin üniversite okumuştu ama bir türlü iş bulamamıştı. En sonunda iş aramaktan vazgeçmişti. Tüm gün evde olduğu için de enerjisini, varlığını, sevgisini oğluna adamış; onun başarılarıyla kendini özdeşleştirmişti. Onun başarısını kendi başarısı olarak görüyordu. Varsın bir işte çalışmamış olsun, oğlu iyi bir meslek sahibi olsun yeter ki! Bu mutluluk ona ömür boyu yetecekti. İçindeki başarı özlemini onunla giderecekti.

Yemekten sonra Yüksel bey yurtdışı gezisini uzun uzadıya anlattı. Atlas, babasının anlattıklarını neredeyse ağzı açık dinledi. Anadolu’daki birçok tarihi eserin İngiltere’deki müzelerde sergilendiğini öğrendiğinde oraya gitmek için can attı.

Atlas merakla:

— Babacığım, neden burada olması gereken eserler İngiltere’de sergileniyor?

Yüksel bey:

— Çok eskiden, eserlerin birçoğu iyi korunmadığı için çalınmış. Birçoğu da değeri bilinmediğinden çok ucuza satılmış.

Atlas şaşkınlıkla:

— Bize ait olan bir şeyi görmek için ta İngiltere’ye mi gitmek gerek? Geri alınamaz mı?

Anne ve babasının gülümsemesinden hiç olmayacak bir şey dediğinin farkına vardı.

Yüksel bey:

— Uygun bir zamanda ben sizi İngiltere’ye geziye götürürüm. Ne dersiniz?

Nermin ve Atlas büyük bir sevinçle karşıladılar bu fikri. Yüksel bey sözlerine devam etti:

— Hatta karnedeki tüm notların pekiyi olursa bu yaz bile gidebiliriz.

Atlas birden annesiyle göz göze geldi. Annesi eşine doğru dönerek:

— Yapar benim oğlum. Çok zeki, çalışkan benim yavrum. Göreceksin tüm notları pekiyi olacak.

Babası, Atlas’ı kucağına alıp sarıldı.

— Aslanım benim. Babasının oğlu

Atlas sohbetin sonundan sıkılmıştı. Odasına gitmek için izin istedi.

Odasında yatağının üzerine oturup Hayalperest’ten aldığı dergileri okumaya başladı. Tüm köşe bucak yazıları okuduğu gibi çizimleri de dikkatle inceliyordu. Gördükleri ona esin kaynağı oluyordu. Oturup kendi de çizmeye başlıyordu. O çizgilerle ayda top da oynuyordu, uzayda kayak da yapıyordu. Kaldıramadığı yük de yoktu, dünyayı misket yapıp oynuyordu. Çizmeye başladığında kendini öyle güçlü hissediyordu ki Hades’e bile kafa tutacağını düşünüyordu. Çizdiklerini bir kutuda saklıyordu, kimse görsün istemiyordu. Onları sadece Akın görmüştü. O da rastlantısal olmuştu. Yine bir gün ödünç aldığı dergileri teslim ederken dergilerin arasından çizimlerinin olduğu kâğıtlar çıkmıştı.

Akın, bu çizimleri görünce çok şaşırmış ve bunları kimin yaptığını sormuştu. Atlas da kendisinin çizdiğini söyleyince hiç yakasını bırakmamıştı: “Sende inanılmaz bir çizim yeteneği var. Gel bunu dergilere gönderelim. İstersen takma isimle göndeririz.” Atlas bunu hiç kabul etmedi. Hatta iyi çizdiğini bile düşünmüyordu.

Dergilerde yazıların birinden diğerine geçip keyifli keyifli okurken babası girdi içeri.

Yüksel bey:

— Oğlum, ne yapıyorsun?

Atlas, yatağın üzerinde doğrulurken bir yandan da dergileri toplayarak:

— Hiç babacığım, öyle dergilere göz atıyordum. Aslında ödevlerimi bitirdim. Dinleniyordum.

— Gel birlikte bakalım şu ödevlere. Epeydir ilgilenemiyorum seninle, neler görmüşsünüz derslerde bir bakalım. Türkçe, matematik ne varsa defterlerini çıkar bakayım.

deyip çalışma masasındaki sandalyeye oturdu. Atlas’ın yüreği ağzına geldi. Kitaplıktan çıkardı defterlerini. Babası göz atmaya başladı.

— Oo sosyal defterin harika. İnci gibi yazmışsın. Sen özet mi çıkardın?

— Yok. Öğretmenimiz yazdırıyor.

— Aferin ona. Harika bir öğretmenmiş. Bu ne? Resim mi? Oğlum bu Türkçe defteriymiş.

Atlas kıpkırmızı oldu. Daha geçen hafta Türkçe öğretmeni çok kızmış, annesini okula çağırmıştı.

Yüksel bey:

— Şuna bak. Öğretmenin not yazmış. “Sayın Veli, Atlas, derse katılmayıp sürekli deftere resim çiziyor. Sizi en kısa zamanda okula bekliyorum.” İmza. Tarih. Hay Allah geçen hafta olmuş bu. Nermin! Nermin!

diye bağırmaya başladı. Nermin telaşla odaya geldi: — Ne oldu Yüksel?

Yüksel bey:

— Bu nedir? Bu notu gördün mü sen?

diyerek eşine bağırmaya başladı. Nermin gergin, derin bir iç çekerek:

— Gördüm ve okula gittim. Öğretmeniyle konuştum.

— Neden benim haberim yok?

Nermin, ellerini ovuşturuyordu. Terlemişti daha şimdiden.

— Yüksel, yurtdışındaydın. Bunu söylemek için uygun bir zaman değildi. Hem ben gittim konuştum öğretmeniyle. Sorun halloldu. Atlas…

— Sus!

diye bağırarak sözünü kesti. Bağırarak konuşmaya devam etti.

— Kaç saattir niye söylemiyorsun? Kim bilir başka neler saklıyorsunuz? En kısa zamanda okula gideceğim. Bakayım şu defterlere de! Bak matematik defterine! Yarısı boş!

Atlas’a dönerek,

— Oğlum, sen ne yaptığını sanıyorsun? Ben ne diye çalışıyorum. Ben böyle çalışırken sen tembellik yapamazsın efendim!

Atlas, başını öne eğmiş içini çeke çeke ağlıyordu.

— Babacığım, matematik öğretmenimiz yok kaç haftadır. O yüzden boş.

diyebildi. Yüksel bey:

— Baba deme bana! Bana layık bir evlat olana kadar bana baba deme!

Nermin araya girerek:

— Yüksel, kendine gel! Öyle denir mi çocuğa? Benim oğlum çalışıyor. Başarılı bir çocuk. Küçücük bir not için böyle denir mi?

Yüksel bey eşine dönerek:

— Hep sen şımartıyorsun! Bu çocukla artık ben ilgileneceğim. Senin bir şey yapabildiğin yok!

Bir hışımla kapıyı çarpıp çıktı, gitti. Hıçkırıklar Atlas’ın boğazında düğümlenmişti. Annesi kucağına alınca dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağladı.

Annesi:

— Canım oğlum. Sen benim her şeyimsin. Sen çok değerlisin. Bunun da üstesinden geleceğiz. Ben babanla konuşur, yumuşatırım onu. Hem baban öyle demek istemedi. Sil yavrum gözyaşlarını.

Sözleriyle sakinleştirmeye çalıştı onu. Atlas, annesinin kucağında ağlarken uyuyup kaldı.

"

Atlas’ın Çizgili Düşleri kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Atlas’ın Çizgili Düşleri