Bu kitap, çocuğunun başarılı olması için, “Çok çalış oğlum/kızım,” demenin ya da tüm maddi olanaklarını seferber etmenin ötesinde bir şeyler yapmak isteyen anababalara yol göstermek amacıyla yazıldı.

Her anababa, okul başarısı için çocuğuna yardımcı olmak ister. Ama öğrenme sürecinin bilimsel temellerini kavramadan atılacak her adım, iyi niyetli de olsa, çocuğu engelleyebilir.

Başarıya Götüren Aile, sınav döneminde çocuklarına destek olmak için doğru ve etkili yöntemler arayan tüm anababalara kılavuzluk edecek.

Teşekkür

Bu kitabın hem oluşum hem de yazım aşamasında birçok kişinin emeği geçti.

Oluşum aşamasında ilk aklıma gelen isim Şevket Ertem. Sınav döneminde anababalığın önemini kavramam ve bu konuda öğrencilere ve onların anababalarına konuşmam konusunda beni ikna eden odur. Kitabın oluşumu bu konuşmalarla başladı.

İbrahim Taşel, Türkiye’nin değişik kentlerinde öğrenci ve velilere yaptığım konuşmaları bıkmadan usanmadan ilgiyle izledi ve konuşmalarımın içeriğinin zenginleşmesine önemli katkılarda bulundu.

Öğrenci ve anababalara yaptığım konuşmalar süresince pek çok değerli yönetici ve öğretmenle tanıştım; hepsinin adını burada vermem olanaksız. Ancak yönetici olarak bu konuşmaları düzenleyen ve koordine eden kişilerin adını belirtmek istiyorum: Celal Bozok (Adana), Aziz Karataş (Ankara), Fatih Nacaroğlu (Aydın), İlyas Zengin ve Ömer Orakçı (Antalya), İsmail Şahan Çelik (Antakya), İhsan Özen ve Yasin Taşel (Bursa), Adnan Yılmaz (Çanakkale), Kadir Özyüksel (Çorlu ve Tekirdağ), Sadi Öztekin (Denizli), Sabri Turan (Elazığ), Sinan Koca ve Erol Aksu (Giresun), Celil Vardar (İstanbul Bakırköy), Serhat Kabaklı (İstanbul Beylikdüzü ve Silivri), Refik Koçak (İstanbul Kadıköy), Vesim Güneş (İstanbul Maltepe), Cem Bıçakçı (İstanbul Küçükçekmece), Osman Oğuz (İzmir), Mehmet Pergel (Karabük ve Safranbolu) Sabri Hacısüleymanoğlu (Kastamonu), Mehmet Karataş (Kayseri), Hasan Doğan (Malatya), Ahmet Yetkin Gürtaş (Mersin), Cengiz Karaca (Samsun), Mustafa Tosun (Trabzon).

Yukarıda adını saydığım yöneticilerin kurumlarında çalışan rehber öğretmenlerin bilgi ve deneyimlerinden çok yararlandım. Her bir rehber öğretmenin, öğrencilerine yardım etmek için ellerinden geleni esirgememe kararı içinde olduklarını gördüm.

Yazım aşamasında asistanım Sabiha Kocabıçak, eşim Yıldız Hacıevliyagil, meslektaşım Prof. Dr. İrfan Erdoğan, gönüllerini eğitime vermiş değerli dostlarım İbrahim Taşel, Osman Oğuz, Sinan Koca ve Şevket Ertem, birlikte eğitim verdiğim yaşayarak öğrenme uzmanı Yavuz Durmuş, Türkiye’de “Öğrenen Organizasyonlar” yaklaşımının resmi temsilcisi olan ve bu alanda projeler geliştirip okul ve şirketlerde uygulamalar yapan eğitimci Evrim Çalkavur, eğitimci arkadaşım Polat Doğru, içerik, ifade ve biçim yönünden önemli katkılarda bulundular.

Remzi Kitabevi’nden Erol Erduran, bu kitabın proje aşamasında, ‘Çok büyük olmayan, anababaların kolaylıkla anlayıp takip edebilecekleri bir kitap olmasını’ önermişti. Ben de, “O zaman kitabın basılmamış halini gözden geçirin, önerilerinizi verin!” demiştim. Gerçekten gözden geçirdi ve önerilerini verdi.

Ömer Erduran, her kitapta olduğu gibi, bu kitapta da sezgisini ve yaratıcılığını kapağa yansıttı.

Kitaba, dilinin tutarlılığına ve mantıksal yapısına, editör Neclâ Feroğlu önemli katkılarda bulundu. Kitabın sayfa düzeni ve düzeltmelerini Hatice Taş titizlikle yaptı.

Yukarıda adlarını saydığım kişilere ve sayamadığım tüm rehber öğretmenlere teşekkürlerimi sunuyorum.

Yapılan her öneriyi, yazar sorumluluğu içinde değerlendirdim; bazılarını uyguladım, bazılarını uygulamadım. O nedenle, kitapta bulacağınız hata ve eksikliklerden ben sorumluyum.

İyi okumalar dileğiyle.

Doğan Cüceloğlu
İstanbul, Ocak 2006

Önsöz ve İthaf

Fakir bir ailenin on birinci çocuğu olarak okumaya çalışmak bayağı cesaret ister. Okumanın ne kadar masraflı bir iş olduğunu bilmemekten kaynaklanan cesaretim vardı. Babam, “Öbürleri okudu da ne oldu, mezarımın başında yasin okuyacak kimse yok. Sen de imam ol!” deyince, gizlice otobüse binip Ankara’daki en büyük ağabeyim Reşat Cüceloğlu’nun yanına gittim. Tek maaşıyla iki çocuklu bir aile geçindirmek durumunda olan ağabeyim, hiç beklemediği bir anda, bir sabah beni evinin kapısında buldu.

Ve ben, onların bütçesine, yaşamına ne gibi bir yük getirdiğimin farkında bile değildim.

Gerçekten ailenin en büyüğü olarak beni, hem ağabeyim Reşat Cüceloğlu hem de yengem Nahide Cüceloğlu korudu, gözetti ve destekledi.

İki yıl Ankara Atatürk Lisesi’nde okudum ve orada, beni psikoloji alanına yönlendiren öğretmenim Cahid Okurer’le tanıştım.

Daha sonra Kırklareli’ne gittim ve o günkü adıyla Kırklareli Lisesi’nin ilk mezunlarından biri oldum. O yıl, o da subay başka bir ağabeyim, Ali İhsan Cüceloğlu Kırklareli’ne tayin oldu. Ben de eğitim yükümü, en büyük ağabeyimin sırtından aldım ve öteki ağabeyim Ali İhsan Cüceloğlu ve yengem Leman Cüceloğlu’nun evine taşıdım.

Lise son sınıfta âşık olduğum kızdan yüz bulamayınca saçımı sıfır numaraya vurdurdum ve Kırklareli’nin o sert kışında hemen “kafayı üşüttüm”, nezle oldum. Sevgili ağabeyim ve yengem, anlayışlı bir gülümsemeyle bu devreyi atlatmama yardımcı oldular.

Reşat Ağabeyim ve Nahide Yengem sağ olmadıkları için bu satırları okuyamıyorlar, ruhları şad olsun. Ne mutlu ki, Ali İhsan Ağabeyim ve Leman Yengem okuyabilecekler.

Bu kitabı, yaşamımda her zaman çok önemli yerleri olan Reşat ve Nahide Cüceloğlu ile Ali İhsan ve Leman Cüceloğlu’na ithaf ediyorum.

Gönlümde her zaman özel yerleri olacak.

1

Her Anababa Çocuğunu Sever

Şu dünyada her şeyin en iyisine

layık çok özel ve güzel bir çocuk

var! O, sizin evinizde yaşıyor.

Nihat Bey eve geldiğinde gergindi; bütün gün işte çıkan sorunlarla uğraşmış ve cuma gününe yetişmesi gereken projeyi takip etmişti. Proje ekibinde çalışan gençler yetenekliydi ama deneyimleri eksik olduğu için Nihat Bey’in devamlı olarak onlara göz kulak olması ve onları yönlendirmesi gerekiyordu. Üzerinde çalıştıkları, şirketin üst yönetiminin çok önem verdiği bir projeydi ve bu projenin başarısından da başarısızlığından da Nihat Bey’in sorumlu tutulacağı, önceden kendisine söylenmişti.

Eve gelince, “Timuçin evde mi?” diye sordu. Timuçin, lise son sınıftaki oğluydu ve bu yıl üniversiteye giriş sınavına (ÖSS) hazırlanıyordu. Timuçin’in evde olmadığını söylediler.

“Nerede bu oğlan?” diye sordu.

Timuçin’in annesi, “Arkadaşlarıyla buluştu, akşam yemeğine gelecek,” diye yanıtladı.

“Ne demek arkadaşlarla buluşma; onun şimdi oturup dersine çalışması gerek,” dedi; burnundan soluyordu. Kimse bir şey söylemeye cesaret edemedi.

Nihat Bey’in kızı Tülin, Timuçin’in ablası, üç yıl önce liseden mezun olmuştu. Üniversiteye giriş sınavında başarılı olamamıştı; puanı ne üniversiteye ne de herhangi bir yüksekokula girmesine olanak vermişti. İkinci yıl ise iki yıllık bir meslek yüksekokuluna girmeye hak kazanmıştı. Ne Tülin ne de babası Nihat Bey sonuçtan memnun olmuşlardı. Tülin istemeye istemeye başka kentte bulunan yüksekokula kaydını yaptırdı ve teyzesinin evinde kalarak eğitimini sürdürmeye karar verdi.

Nihat Bey aynı durumun şimdi Timuçin’in başına gelmesinden korkuyordu. O nedenle oğlunu iyi bilinen bir dershaneye yazdırmıştı.

Şimdi, Nihat Bey’i burnundan solur vaziyette evinde bırakıp sınav konusuna genel olarak şöyle bir bakalım.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da milyonlarca aile Tülin ve Timuçin’in annesi ve babasının kaygısını ve gerginliğini yaşıyor.

Siz de çocuğu sınava girecek bir anababa iseniz büyük bir olasılıkla oldukça kaygılı ve öfkelisinizdir.

KAYGILISINIZ

Bir anababa iseniz, her anababa gibi siz de, çocuğunuzun sınava önceden hazırlanmaya başlamasını ve sınavda iyi bir okula girebilecek başarıyı elde etmesini istersiniz.

Bu doğal bir istek; bu isteğin kendisinde herhangi bir tuhaflık ya da kötülük yok.

Ama kaygılısınız.

Neden?

Çünkü çocuklarının sınavda başarılı olup istediği bir bölümü kazanmasını arzu eden sizin gibi milyonlarca anababa var. Biliyorsunuz ki sınava girecek olan her on öğrenciden, ancak ikisi üniversitede okuma fırsatı bulabilecek. Her on öğrenciden sekizi bu fırsatı bulamayacak. Nihat Bey’in kızı Tülin, bu gerçeği bir yıl gecikmeyle anladı. Oğlu Timuçin ile daha yakından ilgilenmesinin altında, Nihat Bey’in bu gerçeğin bilincine şimdi varmış olması yatıyor.

Nihat Bey, oğlu Timuçin’in dışarıda kalacak sekiz kişiden biri olmasından kaygılanıyor. Siz de çocuğunuzun üniversiteye girememesi olasılığı nedeniyle kaygılı olabilirsiniz.

ÖFKELİSİNİZ

Nihat Bey, üniversiteye girmenin Avrupa ülkelerinde bu kadar zor olmadığını bildiği için, Tülin’in öz vatanında hakkının yendiğini düşünüyor: “Bu çocukları böyle bir bunalıma sokmak günah değil mi?” diyerek öfkeleniyor.

Siz de Nihat Bey gibi, çocukları yeteri kadar iyi hazırlamayan eğitim sistemine kızıyor olabilirsiniz. Bu kızgınlığın altında, eğitim sisteminin görevinin çocuğumuzu sınava hazırlamak gerektiği inancı yatar. Böyle düşünmenin ne kadar sağlıklı olduğu kendi başına bir tartışma konusu olabilir, ama siz bunun farkında olmayabilirsiniz. …

"

Başarıya Götüren Aile kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Başarıya Götüren Aile (2006)