“Ruh-eşimi nasıl tanıyacağım?”

Wicca, Brida’ya “Riske girerek,” dedi. “Başarısız­lık, hayal kırıklığı risklerini göze alacaksın, ama aşk arayışından hiç vazgeçmeyeceksin. Arayışına devam ettiğin sürece sonunda zafere ulaşacaksın.”

Brida, güzel bir İrlandalı kızın ve onun bilgiye erişme çabasının öyküsü. Brida, ona korkularının üstesinden gelmeyi öğreten bilge bir erkekle ve dünyanın gizli müziğine ayak uydurarak dans etmeyi öğreten bir kadınla karşılaşır. O iki kişi Brida’da Tanrı vergisi bir yetenek olduğunu görür; ama yeteneğini kendisinin bulabilmesi için genç kızı kendi içine doğru bir keşif yolculuğuna yönlendirirler.

Brida kendi yazgısını ararken, kişisel ilişkileri ile kendini dönüştürme isteği arasında bir denge kurmaya çalışır.

Usta romancıdan çarpıcı bir aşk, tutku, gizem ve esriklik öyküsü.


Mucizeler yaratan N.D.L. o mucizelerden biri olan Christina ve Brida için

“… on gümüş parası olan bir kadın bunlardan bir tanesini kaybetse, kandil yakıp evi süpürerek parayı bulana dek her tarafı dikkatle aramaz mı? Parayı bulunca da arkadaşlarını, komşularını çağırıp, ‘Benimle birlikte sevinin, kaybettiğim parayı buldum!’ der.” Luka İncili, 15:8-9

Önsöz

Büyücünün Güncesi adlı kitabımda RAM uygulamalarından ikisini, tiyatro ile ilgilendiğim dönemde öğrendiğim algılama alıştırmalarıyla değiştirdim. Doğrusunu isterseniz, sonuçlar aynı olsa da Hocamdan müthiş bir azar işittim. Dedi ki: “Daha hızlı ve daha kolay yöntemler olabilir – bunun hiç önemi yok; önemli olan, Töre hiç değişmeden sürer.”

Bu nedenle, Brida da anlatılan birkaç ritüel, -deneyim ve uygulamaya dayalı özel bir gelenek olan- Ay Töresi’nin yüzyıllardır uyguladığı törenlerin aynısıdır. Bu tür törenleri kılavuzsuz yapmak tehlikeli ve gereksizdir, yapılması kesinlikle önerilmez ve Ruhsal Arayış’ı büyük ölçüde engeller.

PAULO COELHO

Prolog

Lourdes’daki bir kafede gece geç saatlere kadar otururduk. Ben kutsal Roma Yolu’ndaki bir hacıydım ve Tanrı vergisi Yeteneğimi aramak için daha günlerce yol almam gerekiyordu. Yanımdaki kadın Brida O’Fern’di, Yol’un belirli bir bölümünde rehberdi.

Kafede oturduğumuz gecelerden birinde, Hacı adaylarının Pireneler’de yürüdüğü yıldız biçimindeki yolun bir bölümünü oluşturan geçide gelince heyecanlanıp heyecanlanmadığını sordum.

“Oraya hiç gitmedim,” diye cevap verdi.

Şaşırdım. Çünkü o Kutsal Yeteneğe sahipti.

İnsanın herhangi bir yerde Kutsal Yeteneğine erebileceğini anlatmak için, “Bütün yollar Roma’ya çıkar,” diye bildik bir atasözünü söyledi. “Ben kendi Roma Yolumu İrlanda’da yürüdüm,” dedi.

Sonraki buluşmalarımızda kendi arayışının öyküsünü anlattı. Hikâyesini bitirince bir gün bunu yazabilir miyim diye iznini istedim.

Önce kabul etti, ama sonra her karşılaşmamızda bahaneler icat etti. Öyküde yer alan kişilerin adlarını değiştirmemi istedi; kitabı ne tür insanların okuyacağını ve ne tür tepkiler verebileceklerini öğrenmek istedi.

“Hiçbir fikrim yok,” dedim. “Ama bütün bu sorunları o nedenle çıkardığını sanmıyorum.”

“Haklısın,” dedi. “Çünkü bu bana çok kişisel bir öykü gibi geliyor, o yüzden başkalarının bundan bir anlam çıkarabileceğinden emin değilim.”


İşte bu, birlikte alacağımız bir risk Brida. Yazarı bilinmeyen Töre metinlerinden birine göre, her insan yaşamda iki yoldan birini seçebilir: inşa etmek ya da toprağı ekmek. İnşa etmeyi seçenlerin işi yıllarca sürebilir, ama günün birinde yaptıkları inşaat biter. o zaman kendilerini kendi ördükleri duvarların içine hapsettiklerini görürler. İnşaat durunca yaşam anlamını yitirir.

Diğerleri ise toprağı ekerler. Fırtınalara, mevsimlerin getirdiği bütün çetin koşullara göğüs gererler ve hemen hemen hiç dinlenmezler. Ama yapının tersine, bahçenin gelişip büyümesi hiç bitmez. Bahçe, bahçıvanın sürekli ilgisini, dikkatini, bakımını gerektirirken bir yandan da yaşamını büyük bir serüvene dönüştürür.

Bahçıvanlar her zaman birbirlerini tanırlar; çünkü her bitkinin tarihçesinde bütün Dünya’nın gelişiminin yattığını bilirler.
Yazar

İrlanda
Ağustos 1983 – Mart 1984


Yaz ve sonbahar

Kız, “Büyüyü öğrenmek istiyorum,” dedi. Büyücü ona baktı. Solmuş kot pantolon, tişört, utangaç insanların özellikle de en gereksiz anda takındığı meydan okuyan bir tavır. “Yaşım onun iki katı olmalı,” diye düşündü. Buna rağmen Ruh-eşini bulduğunu biliyordu.

Kız, “Adım Brida,” diye sözünü sürdürdü. “Kendimi tanıtmadığım için özür dilerim. Bu anın gelmesini çok bekledim ve tahmin ettiğimden çok daha heyecanlıyım.” Adam, “Büyüyü öğrenmeyi niye istiyorsun?” diye sordu.

“Yaşamla ilgili bazı soruların cevabını bulmak için; gizli güçler hakkında bilgi edinmek için; hatta geçmişe ve geleceğe nasıl gidileceğini öğrenmek için.”

ondan bunu istemek için ormana ilk gelen, bu kız değildi. Adam, bir zamanlar Töre tarafından tanınan ve saygı duyulan bir Hocaydı. Birkaç öğrencisi vardı ve çevresindekileri değiştirebilirse dünyayı da değiştireceğine inanıyordu. Ama bir yanlış yapmıştı. oysa Töre Hocaları yanlış yapamaz.

“Çok genç olduğunu düşünmüyor musun?”

Brida, “Yirmi bir yaşındayım,” dedi. “Bale öğrenmeye kalksaydım çok yaşlı sayılırdım.”

Büyücü, kıza kendisini izlemesini işaret etti. Hiç konuşmadan, ormanda yürümeye başladılar. Güneş ufukta alçaldıkça ağaçların gölgeleri hızla uzayıp kısalırken, adam, “Kız güzel,” diye düşünüyordu. “Ama yarı yaşımda.” Bunun, ileride çok acı çekeceği anlamına geldiğini biliyordu.

Brida yanında yürüyen adamın suskunluğundan tedirgindi; son söylediğine cevap vermeye bile tenezzül etmemişti. ormanın zemini ıslaktı, düşmüş yapraklarla kaplıydı; kız da gölgelerin değiştiğini ve gecenin hızla yaklaştığını fark ediyordu. Çok geçmeden karanlık bastıracaktı, yanlarında da fener yoktu.

Genç kadın içinden, “ona güvenmeliyim,” dedi. “Bana büyü öğretebileceğine inanıyorsam, ormanda yol gösterebileceğine de inanmam gerekir.”

Yürümeye devam ettiler. Adam, amaçsızca geziniyormuş, bir o yana bir bu yana gidiyormuş, önlerine engel çıkmasa bile yolunu değiştiriyormuş gibiydi. Birkaç sefer daire çizerek yürüdüler, aynı yerden üç-dört kez geçtiler.

“Belki de beni sınıyordur.” Brida bu deneyimi sonuna kadar yaşamaya kararlıydı ve daire çizerek yürümeleri dahil, her şeyin son derece normal olduğunu söylüyordu kendi kendine.

Çok uzun yoldan gelmişti ve bu buluşmadan çok şey ummuştu. Dublin 90 milden daha uzaktaydı, köye işleyen otobüsler de hiç rahat değildi ve düzenli hareket saatleri de yoktu. Brida çok erken kalkmak, üç saat yolculuk yapmak, köye varınca adamı nerede bulabileceğini köylülere sormak ve öyle tuhaf birini neden aradığını açıklamak zorunda kalmıştı. Sonunda birisi, adamın gündüzleri genellikle ormanın neresinde bulunduğunu söylemiş ama köyün kızlarından birini baştan çıkarmaya kalktığını ekleyerek Brida’yı uyarmadan edememişti.

Brida, “İlginç biri,” diyordu içinden. Yokuş yukarı yürümeye başladılar; genç kadın güneş daha bir süre batmasa diye dua ediyordu. Islak yaprakların üzerinde ayağının kaymasından korkuyordu.

“Büyü öğrenmeyi gerçekten niçin istiyorsun?”

Brida sessizliğin bozulmasına sevindi. Daha önce verdiği cevabı yineledi.

Ama adam bu cevabı doyurucu bulmadı.

“Belki de gizli ve gizemli bir şey olduğu için, koca bir ömür boyunca ancak çok az kişinin erişebildiği bir şey olduğu için, belki de romantik bir geçmişi çağrıştırdığı için büyüyü öğrenmek istiyorsundur.”

Brida cevap vermedi. Ne diyeceğini bilmiyordu. Büyücü’nün hoşuna gitmeyecek bir şey söylemekten korkuyor ve adamın önceki suskunluğuna dönmesini istiyordu.

Sonunda ormanı baştan başa geçip bir tepeye geldiler. Zemin kayalık ve çoraktı, ama hiç değilse daha az kaygandı ve Brida, Büyücü’yü zorlanmadan izleyebiliyordu.

Büyücü en tepede yere oturdu, Brida’ya da oturmasını söyledi.

“Daha önce buraya başkaları da geldiler,” dedi. “Onlar da büyüyü öğretmemi istediler, ama ben öğretmem gereken her şeyi zaten öğretmiştim. İnsanlığın bana verdiklerini ben insanlığa geri verdim. Artık yalnız kalmak, dağlara tırmanmak, bitki yetiştirmek ve Tanrı ile iletişim kurmak istiyorum.”

Kız, “Bu doğru değil,” dedi.

Büyücü şaşırarak, “Doğru olmayan nedir?” diye sordu.

“Tanrı ile iletişim kurmak isteyebilirsin, ama yalnız kalmayı istediğin doğru değil.”

Brida ağzını açtığına pişman oldu. Boş bulunup anlık bir tepkiyle konuşmuştu, ama artık hatasını düzeltemezdi, iş işten geçmişti. Belki de gerçekten yalnız kalmak isteyen insanlar vardı. Belki de kadınların erkeklere gereksinmesi, erkeklerin kadınlara gereksiniminden daha fazlaydı.

Ama Büyücü yeniden konuşmaya başlayınca, kızın sözlerine sinirlenmiş gibi görünmedi.

“Sana bir soru soracağım,” dedi, “bana dürüstçe cevap vermelisin. Doğruyu söylersen, ben de sana istediğini öğretirim. Yalan söylersen, bir daha bu ormana adımını atmamalısın.”

Brida rahat bir soluk aldı. Altı üstü adam ona bir soru soracaktı. Ona düşen de bu soruya doğru cevap vermekti, hepsi bu. Oysa Brida, bir Hocanın birini öğrenciliğe kabul etmeden önce gerçekten zor şeyler isteyeceğini sanırdı.

Adam gözlerini ondan ayırmadan, “Diyelim ki, kendi öğrendiklerimi sana öğretmeye başladım,” dedi. “Diyelim ki, bizi kuşatan paralel evrenleri, melekleri, doğanın bilgeliğini, Güneş Töresi ile Ay Töresi’nin gizemlerini sana göstermeye başladım. Sonra günün birinde yiyecek almak için kasabaya iniyorsun ve sokağın ortasında hayatının aşkıyla karşılaşıyorsun.”

Brida, “Onun hayatımın aşkı olduğunu bilemem ki,” diye düşündü, ama hiçbir şey söylememeye karar verdi. Bu soru sandığından daha zor olacağa benziyordu.

“O da aynı şeyi hissediyor ve yanına geliyor. Birbirinize âşık oluyorsunuz. Sen benimle derslere devam ediyorsun. Gündüzleri ben sana Kozmos’un bilgeliğini öğretiyorum, geceleri de o Aşk’ın bilgeliğini öğretiyor. Sonra bu ikisinin bir arada yürüyemeyeceği bir an geliyor ve sen bir seçim yapmak zorunda kalıyorsun.”

Büyücü birkaç saniye sustu. Daha soruyu sormadan, kızın cevabının ne olacağından korkmaya başladı. Kızın o akşam oraya gelişinin ikisinin yaşamında da bir dönüm noktası olduğunu biliyordu. Bunu biliyordu, çünkü Hocaların geleneklerini ve niyetlerini kavramıştı. Kızın ona ne kadar ihtiyacı varsa, onun da kıza o kadar ihtiyacı vardı, ama soracağı soruya kızın dürüstçe cevap vermesi gerekliydi, tek koşul buydu.

Sonunda cesaretini toplayarak, “Bu soruya bütün içtenliğinle cevap ver,” dedi. “Hayatının aşkıyla birlikte olabilmek için, o ana kadar bütün öğrendiklerinden -sihir âleminin sana sunacağı bütün olanaklardan ve gizemlerden- vazgeçer miydin?”

Brida başını öteye çevirdi. Çevresinde dağlar ve ormanlar vardı. Aşağıda köyün ışıkları yanmaya başlıyordu, az sonra aileler akşam yemeği için sofraya oturacaklardı. Bu insanlar gayretle ve içtenlikle çalışıyorlardı, yüreklerinde Tanrı korkusu vardı, başkalarına yardım etmeye çabalıyorlardı. Bütün bunları da, aşkı tanıdıkları, sevmeyi bildikleri için yapıyorlardı. Yaşamlarının bir nedeni vardı; Güneş Töresi ve Ay Töresi gibi şeyleri hiç duymadan da evrende bütün olup bitenleri anlayabiliyorlardı.

“Ruhsal arayışımla kişisel mutluluğum arasında hiçbir çelişki görmüyorum,” dedi.

“Soruma cevap ver.” Büyücü hâlâ gözlerini ondan ayırmıyordu. “o adam için her şeyden vazgeçer miydin?”

Brida’nın içinden hıçkıra hıçkıra ağlamak geldi. Bu bir soru değil, bir seçimdi, hem de insanın ömrü boyunca yapacağı en zor seçimdi. Bu, onun daha önce de çok düşündüğü bir konuydu. Dünyada hiçbir şeyin kendisi kadar önemli olmadığı bir dönem geçirmişti. o dönemde birkaç erkek arkadaşı olmuş ve her birini sevdiğine inanmıştı, ama sonra aşkın bir dakika içinde bitiverdiğini görmüştü. o zamana kadar geçirdiği deneyimler içinde en zor olanı aşktı. Tam o sırada da kendisinden ancak birkaç yaş büyük birine âşıktı; çocuk fizik öğrenimi yapıyordu ve dünya görüşü onunkinden çok farklıydı. Brida bir kez daha aşka inanıyor, bir kez daha duygularına güveniyordu; ama daha önce pek çok defa hayal kırıklığına uğradığı için artık hiçbir şeyden emin olamıyordu. Bu, yaşamının en büyük kumarıydı.

Brida, Büyücü’yle göz göze gelmekten kaçınıyordu. Bakışlarını köye ve köyün titrek ışıklarına dikmişti. İnsanlar, ezelden beri evreni aşk aracılığıyla kavramaya çalışmışlardı.

Sonunda, “Her şeyden vazgeçerdim,” dedi.

Karşısında duran adamın, insanların yüreğinden geçenleri asla anlayamayacağını düşünüyordu. Bu adam, büyünün gücünü ve gizemini biliyordu, ama insanları tanımıyordu. Saçları kırçıllaşmış, teni güneşten yanmıştı, dağlarda yürüyenlere özgü bir yapısı vardı. Bütün soruların cevaplarıyla dolu ruhunu açığa vuran gözleriyle ne kadar da çekiciydi, ama sıradan insanların duyguları onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratacaktı. Kendi duyguları Brida için de hayal kırıklığı oldu, ama yalan söyleyemezdi.

Büyücü, “Bak bana,” dedi.

Brida utandı, yine de adamın dediğini yaptı.

“Doğruyu söyledin, senin Hocan olacağım.”

Karanlık çöktü, mehtapsız gökyüzünde yıldızlar ışıldıyordu. Brida’nın yaşamöyküsünü yabancıya anlatması iki saat sürdü. Çocukluğunda gördüğü hayaller, önseziler, içinden gelen bir ses gibi büyüye, sihre duyduğu ilgiyi açıklayacak nedenler bulmaya çalışıyor, ama hiçbir şey bulamıyordu. Sadece bilmek, öğrenmek istiyordu, hepsi bu. O yüzden de astroloji, tarot ve numeroloji dersleri almıştı.

Büyücü, “Bunlar sadece birer dil,” dedi, “üstelik başka diller de var. Büyü insan yüreğindeki bütün dilleri konuşur.”

“Öyleyse büyü nedir?”

Brida, Büyücü’nün gözlerini ondan kaçırdığını o karanlıkta bile sezdi. Adam gökyüzüne bakıyordu, belki de bir cevap arayarak düşünceye dalmıştı.

Sonunda, “Büyü bir köprüdür,” dedi, “insanın görünür dünyadan görünmeyen âleme geçmesini ve her iki dünyanın derslerini de öğrenmesini sağlayan bir köprüdür.” “Peki, ben o köprüden geçmeyi nasıl öğrenebilirim?” “o köprüyü geçmenin kendine özgü yolunu bularak. Herkesin kendi yolu vardır.”

“İşte ben de buraya onu bulmaya geldim.”

Büyücü, “İki yöntem vardır,” diye cevap verdi. “Gizemleri, çevremizdeki dünya ve uzay aracılığıyla öğreten Güneş Töresi ile zaman ve zamanın belleğinde tutulan şeyler aracılığıyla öğreten Ay Töresi.”

Brida anlamıştı. Güneş Töresi, gece, ağaçlar, bedenini kuşatan serinlik ve gökteki yıldızlar demekti. Ay Töresi ise, şu anda ataların bilgeliğiyle parlayan gözlerle karşısında duran adamdı.

Büyücü onun düşüncelerini okumuş gibi, “Ben Ay Töresi’ni öğrendim,” dedi, “ama hiçbir zaman o Geleneğin Hocası olmadım. Ben Güneş Töresi’nin Hocasıyım.” Brida, Büyücü’nün sesinde sevecen bir ton sezdiği için biraz canı sıkılarak, “Öyleyse bana Güneş Töresi’ni öğret,” dedi.

“Öğrendiklerimi sana öğreteceğim, ama Güneş Töresi’nin pek çok yolu vardır. İnsan karşısındaki kişinin kendisine öğretebilme yeteneğine güvenmelidir.”

Brida haklıydı. Büyücü’nün sesinde gerçekten bir sevecenlik vardı. Bu Brida’yı rahatlatmak yerine, korkuttu.

“Ben Güneş Töresini’ni anlayabilecek yeteneğim olduğunu biliyorum,” dedi.

Büyücü yıldızlara bakmayı bırakıp gözlerini genç kadına çevirdi. Kızın Güneş Töresi’ni öğrenmeye henüz tam anlamıyla hazır olmadığını, yine de ona öğretmesi gerektiğini biliyordu. Bazı öğrenciler Hocalarını seçerler.

“İlk dersimizden önce sana bir şey hatırlatmak istiyorum. Yolunu bulduğun zaman korkmamalısın. Hata yapacak kadar cesur olmalısın. Hayal kırıklığı, yenilgi ve umutsuzluk, Tanrı’nın bize yol gösterme araçlarıdır.” Brida, “Ne tuhaf araçlar,” dedi. “Bunlar insanı yola devam etmekten caydırabilir.”

Büyücü bu araçların neye yaradığını biliyordu, onları hem bedeninde, hem ruhunda denemişti.

Brida, “Bana Güneş Töresi’ni öğret,” diye ısrar etti.

Büyücü, Brida’ya sırtını kayaya dayayıp gevşemesini söyledi.

“Gözlerini kapatmana gerek yok. Çevrendeki dünyaya bak ve olabildiğince çok şey anlamaya çalış. Güneş Töresi her bireye sonsuz bilgiyi aktarır.”

Brida, Büyücü’nün dediğini yaptı ama onun fazlasıyla hızlı gittiğini düşündü.

"

Brida kitabının ön okuması bu kadar. Kitabı beğendiysen senin için en uygun fiyatlı satın alma seçeneklerini listeledik.

pttavm D&R

beğendiniz mi?

Brida

Brida

Roman
Yazar: Paulo Coelho